Bir önceki haftadan devam. Neyse ki, yumurta satışlarında değişiklik olmasa da konu kapanmadı ve bunu dediğime inanamasam da, neyse ki(!) Emre Aköz susmak, akil olmak, vicdan filan gibi şeyleri hiç bilmiyor ve de çenesi düşük. Çünkü en azından ipe sapa gelmez, "ah bu yumurtacı çocuklar, evlerinde sıcak paralarının içinde yüzüyorlar, ödevlerinde makaleler yazıyor, devlet tarafından korunuyor(!) ve bir de üstüne utanmaz arlanmaz bir edayla parasız eğitim istiyorlar" demesi, konuyu hiç umursamayanların gündeminde de bir nebze tutmayı başarıyor. O ve diğerleri bu talepleri gereksiz buluyor ve iktidarseviciliği yaptığından, konuya basın yasağı falan da gelmedi. Çok şükür!
Böylesi zavallıca bir "ah, aman neyse ki"lik yaşatılıyor olmasını niye diyorum? Çünkü 2 haftadır 19 yaşında polis şiddeti -dayağı, yerde sürümesi, tekmesi, vahşeti-yle bebeğini düşüren üniversiteli kız hakkında haber, yazı çıkmadı. Çünkü basın yasağı geldi. Çünkü "konuşamazsınız", "çenenizi kapatın ve işinize bakın, buyrun yumurtayı ve torbayı tartışın" denildi.
Kaldı ki; tartışsa da ne tartışabilmişti ki insanlar 19 yaşındaki üniversiteli hakkında? 3-5 ajitasyonla renklendirilmiş, "ama yine de..." diyen kodaman eski "tüfek" övünücüsü ve çokça hamilelerin protesto hakkını sorgulayan insanlar bütünü. Ötesi? Yok.
Öncelikle hamile kadınların eylem hakkı. Var mı böyle bir madde herhangi bir yerde? "Hamileysen, hakkını arayamazsın" diyor mu? Hamile bir kadın, ciddi bir komplikasyon ihtimali olmadığı sürece koşabilir ya da spor yapabilir. Özetle, düşünebilir, yaşayabilir ve yaşamanın içinde hak arama da vardır, sorgulamak da. Ha diyorlarsa ki, "biz yasalarımızda hamilelere ayrımcılık getiriyoruz," o vakit tamam.
Ayrıca yasalara göre de hamilelerin çalışması mümkün olduğu ve iş kanunlarında da ayrımcılık yapılmaması gerektiği yazıyor. Bizim sorunumuz da tam da bu zaten, "yazıyor" ve yazılı olmasından başka hiçbir özelliği yok. Hadi onu da geçelim, halk-ça hamile kadının hak arama hakkını sorguluyorsunuz; peki madem o kadar ilkel yargılamalar yapıyoruz; aynı ilkellikte ve içini oyma şeklinde bir formülle devam edelim o zaman. Hamile bir kadın bir can daha taşıyorsa ve ondan sorumlu olması gerekiyorsa, bu onun geleceğinden de sorumlu olduğu anlamına gelmez mi? Çok basit ve temel gelecek öğelerinden bahsediyorum. Okula gönderebilmek, yemek alabilmek, ölmeden yaşayabilmek, yaşadığını anlayabilmek. "Çiçeği burnunda" derken melankolizme yer var da; bir can daha taşırken, artık safi kendisinin değil, onun geleceğini nasıl düzenleyebileceği endişesini taşıyıp, "ne yaparım, neden?" diye sorgularken mi yok? Buyursunlar istedikleri sorudan başlayabilirler bu konuda mesela.
İkincil olarak; bu senaryoyu biz daha önce görmedik mi? Bırakın hamileleri, polisin birilerinin saçlarından sürüyerek arabaya götürmesini? Hadi eylemi bile geçtim. Polis, sokakta kenarda kaldırımda dinlenen yaşlı bir adama bile "kalk burdan" diye bağırıyor. Nane satıyormuş; kaldırımda satamazmış. Kaldı ki, bunları somutlamak zorunda kaldığım için ve bir insanın, hamile, hasta, sağlıklı farketmeden, hak aramasının normal olduğunu anlatmaya çalıştığımız için bile utanıyorum.
Ve yumurtaların yürüyüşle gelen vahşetin ardından çıktığını göremeyen eski "biz de zamanında yaptık ama yumurta da şiddet, bizimkisi de gençlikti işte"ciler, hiç mi utanmıyor? Mümtaz'er Türköne kendilerine zamansız bir bağlamda "patolojik" demişti; bu tavırlarıyla bu iğrenç ithamı olumlayarak, "hey gidi patolojik günlerimiz, neyse ki tedavi olduk" demiş olmuyorlar mı?
Baskın Oran mesela, utanmıyor mu "yumurtanın sonrası taş" diye başlayıp, "Reform yaptığı için bugüne kadar zaman zaman verdiğimiz dikkatli desteği ânında bitiriveririz. AKP iyot gibi açıkta kalır"ı eklerken? Hem de anında! Vay be... Ne gerekiyor peki bunun için? Eyleme giden hamile kadınların düşürdükleri bebek sayısının belli bir rakama ulaşması mı? Kendilerinin de ölmesi mi? Ne?
1 comments:
evet çok doğru. hiçbir şey kalmadı basında 4 aralıktaki(?) (ben de unuttum ne zamandı) polis şiddetiyle ilgili. varsa yoksa yumurta!
Post a Comment