Sofistikeleştirmek yada Sofistikeleştirememek

Friday, February 29, 2008 | |

"Bakkal"lar yumuşadi ve sofistike oldu, "market" diyorlar. En bakkal olanı bile "market" artık. Bense "bakkal" kelimesini hala seviyorum, yoksa ben de sofistikeleştiremediklerinden miyim? Bilmiyorum ve ilginçtir ki; hiç umrumda değil.

Ben "bakkal" derim, sokağın köşesinde bulunan ve sabahları koşup 2 ekmek 1 gazete 10 yumurta aldığım her yer "bakkal" benim için. "Market"çiler beni kazıklıyormuş hissine kapılıyorum, "bakkal" amca yapmaz öyle şey, ona güven tam. Deftere filan da yazar onlar...Yazarlardı yani eskiden...Ben evime gittiğimde, annemin zoraki "hadi bugün de sen al" diye ekmek almaya yolladığı sabahlarda, bazen sigaramın bittiği aklıma gelir, alırım, "geçerken veririm parayı" derim; "tamam önemli değil kızım" der.

Bu gidişimde bir tanesi "sen amerika'da okuyan kızı mısın?" dedi. "Hı hım" dedim, yüzüne baktım, kilo vermiş yaza kıyasla. "Sen gazeteci filan olmak istiyormuşsun, ama bence git bankacı ol, çok para kazanıyor onlar" dedi..

"Yok bankacı olmayacağım, sevmiyorum ben onu" dedim. "Hayırlısı olsun o zaman kızım, sen nasıl istersen" dedi, aldığım gazete-ekmek ikilisini poşete koyarken.

Bakkalları bu yüzden severim ben, öyle kendinde 2 laf etme hakkı görür, sabah muhabbeti yapar. Hatta Ege'de yaşamayı bu nedenlerle sevdiğim bile söylenebilir. Bir de kitapçım var; arkadaşlarım benim adımı verip gidip kitap alıyorlar, ordaki adam beni görünce gerçekten gördüğüne seviniyor, öyle yapmacık "ohh kitap satacağım, para para" görünüşüne bürünmüyor. Belki içinden geçiriyordur ama bana belli etmiyor. "Nasıl geçti bu dönem, dersler zor muydu?" dan başlayıp, "oturun bir çayımı için"le devam edip ülke sorunlarına kadar benimle konuşan bir kitapçı bu. Yazın çay içerken bana daha önceki kitapçının sahibi kızın evlenip hamile olduğunu, ama kocasıyla boşanmak üzere olduklarını, kızın Konya'ya gittiğini anlatmıştı. "Niye anlatıyor ki?" denmiyor nedense böyle insanlarla konuşurken, iki çift laf olayı ve gariptir ki bu insanlar senin hakkında bir çok arkadaşından daha fazla detay biliyor. Sevdiğin yazarlar, dinlediğin müzikler; bakkalsa en sevdiğin çikolata, içtiğin sigara, sevdiğin peynir türü filan..Ufak detaylar...
Burada bakkal diye bir kavram yok; resmi resmi kredi kartınla ödediğin, kimliğine bakan yerler var..
Oysa benim istediğim gibi bir bakkal olsaydı ve ben gidip 1 kutu Prozac isteseydim kendisinden;

"Yok prozac sana gelmez be kızım/abla, Placeboymuş onlar; bak muadili var, bonibon, tadı da güzel. Hem ne sıkıntın vardır ki?"derdi.

Öyle geçinir giderdik.

Zaten aslında bugünün de var olmaması gerekiyor, 4 yılda bir kendini gösterip, sırnaşıp sevimli olmaya çalışan bu asal sayı rakamlı günün 4 senede bir kaldığı yerden devam edeceğini sanması düşündürücü...Hem 365 de 366'dan daha sevimli..Bu sene Şubat'ı sevmiyorum.
Ama arkasından konuşmak gibi olmasın diye buraya yazdım. Eğer bu yıl bana bir güzellik yaparsa; Şubat'ı da hoşgörebilirim, kim bilir..

Extra credit question: "Kitapçım, bakkalım" falan filan iyelik ekli kelimeler. Sahiplenmeyi sevdiğim ne kadar da belli; acaba benim olan şeyler de güzelleşir mi? Yada bilmeden sahip olduğum şeyler de var mı...
Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv