Rüya

Saturday, March 22, 2008 | |

Kocaman bir masa etrafında oturuyorlar. Sanki 5-6 kişiler, belki de 7-8. Belki masa da o kadar kocaman değildi. Ama ahşap. Koyu renk bir tahta.
Durmadan çalan bir telefon var, masanın cama yakın kısmında oturana ait. Açmak istemiyor, açtıkça aynı ses kulaklarında;
"Onu bana neden vermiyorsun? Gidip bul buluştur, bir şey yap"
"Sen ne biçimsin?"

Aynı ses, aynı kelimeler. Masadakiler, telefonda denilenleri duyuyorlar; bir suçlama başlıyor.
"Ver telefonu bakayım bana.." diyor sağında oturan kadın. Vermiyor.

Bir suçlamadır gidiyor. Herkes bağırışıyor, herkes telefonun bir ucundaki sese nefretler yağdırıyor ama arada birbirlerine de atıyorlar. Topak topak soğuk hava, suçlama damlaları.

"Susun artık" diye geçiriyor içinden. "Susun artık, birisi boğazımı sıkıyor sanki." İçinden söylenenler duyulmuyor, bağırışlara son hız devam. Arada bir kaç lokma atıyorlar ağızlarına, garson geliyor.
Orta yine donatılıyor. Bir an geçti sanki.
Yine telefon çalıyor. Telefonunu parçalamak istiyor artık. Başına biri demir geçirmiş de sıkıyor sanki; yine başlıyor masadakiler.
"Sıkma canını şekerim sen."

Elinde bardak var, ona tutunuyor. Kulakları uğulduyor. "Yeter."
Ayağa bile kalkmadan atıyor ahşap masaya bardağı, paramparça oluyor cam bardak. Birkaç ufak cam parçası bacağına giriyor ama büyütülecek bir şey değil. Kanamıyor bile denilebilir.
Suçlamalar, bağırışlar susuştu.

Birinin sesi duyuluyor;
"gözüne kaçtı, cam parçası. yardım edin, iyi misin?"

Gözleri kapalı o anda; sol gözünde bir şey varmış gibi geliyor, elini yaklaştırıyor, ovalıyor. Hem var hem yok gibi. O sırada ufacık bir parçanın kucağına düştüğünü hissediyor.
Ayağa kalkıyor, kapıya doğru yürüyor. Birkaçı arkasından onunla kalkıyor, herkes şaşkın. Böylesine bir hareketi kimse beklemiyordu.

"Gelmeyin, iyiyim. Sonunda bıraktınız suçlamayı birbirinizi,oh" diyor. Kapıya doğru ilerliyor,
dışarı çıkıyor, akşamüzeri olmuş. Girdiklerinde akşamdı sanki ya; şimdi nasıl akşamüstü olsun?
Boşveriyor. Nasıl attı o bardağı birden, onu düşünüyor. Neyse ki sustular.

Arkasında bıraktığı masa hala sessiz; garson geliyor. Bir istekleri var mıymış?
"Var evet. Sen şu masayı topla, yenilerini getir, hadi koçum" diyor onun gözüne cam kaçtığını söyleyen adam.
Garson bir koşu gidip geliyor, masayı donatıyor. Yan masalar işlerine devam ediyorlar.
Cam parçaları süpürülüyor.
Pencereye yakın taraftataki sandalye dışında aynı seyirdeHer şey eski yerinde,aynı;.
Telefonun üzerine bardaktaki su döküldüğünden, o da bozulmuş, çalmıyor artık.


Mahallenin delisi beni mimlemiş. Kısa bir kurgu yazacakmışız. 55 kelime sınırı koymamış, zaten 55 kelime yetmezdi sanki. Ben de Peanut Butter and Black Coffee, İki Nehir ve İndis'i mimliyorum. Bakalım onlar ne yazacak.
Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv