1907-1948

Friday, April 2, 2010 | |


Ona koştur, buna yetiş, şuna salya sümük ağlamayla dolu hafta biterken, ayın kaçı olduğunu unutmuşum. 2 Nisan'mış bugün. Türk edebiyatının en değerli kalemlerinden, Sabahattin Ali'nin ölüm yıl dönümü. Kendisiyle daha erken yaşlarımda ama kitaplarıyla daha geç tanışmış olmanın utancını yaşamam bir yana; 41 yaşında, artık-yine , zaman aşımına uğratılmış bir faili meçhul cinayete kurban gitmesinden yeterince utanç duyamıyoruz, diğerlerinde de olduğu gibi. Hayatıyla ilgili bir şeyler ya da onu anlatmaya çalışmak istemedim. Herhangi bir internet sitesinden daha bulunabilirdi ve bunu benden defalarca kat daha iyi yapan, bilen insanlar varken, bişeyler karalamak içime sinmedi. Benim burda yazacağım bir kelime, ne olursa olsun yetersiz, anlamı eksik olacaktı; en iyisi ondan bir kaç satır yazmak, kendimce ufak bir saygı duruşu belki. Hem o kadar iyi kelimeleri varken, bana laf düşmez. Bugün 2 Nisan. Unutturulmaya çalışılan ölümlerden birinin yıl dönümü..

"Buna içimdeki şeytan diyordum; müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok...İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatlri görmekten kaçmak ihtiyadı var...Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.." (İçimizdeki Şeytan- s. 263)

"Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla, en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum. Ona söyleyecek ne kadar çok şeylerim vardı...Bunların, bütün ömrümce konuşsam bitmeyeceğini sanıyordum. Çünkü bütün ömrümce susmuş, zihnimden geçen her şey için: 'Bu beni anlamaz!' demişsem, bu sefer bu kadın için, gene hiçbir esasa dayanmadan, fakat o yanılmaz ilk hisse tabi olarak: 'İşte bu beni anlar!' diyordum..." (Kürk Mantolu Madonna- s.89)


Share/Bookmark

1 comments:

LLuvia said...

Hayatımda bir çırpıda okuduğum tek kitaptır Kürk Mantolu Madonna. Bu sürükleyiciliğin tek nedeni ise Sabahattin Ali'nin sihirli kalemi. Kitapları ruhumu sarıp çoğu zaman duygularımı ve hayatımı etkilemişti. Senede bir kere bile olsa Sabahattin Ali'yi hatırlatmak güzel olmuş. Teşekkürler

Related Posts with Thumbnails

Arşiv