Süreçsiz-lik

Friday, April 9, 2010 | |


Yok, yazmazsam bir şeyler, yazmaya yazmaya gider bu böyle diye korkuyorum. Çünkü öyle olur, yazmazsın, uzun anlamlı bir şeyler olsun diye beklersin, ezik büzük vızıldanmalar olmasın, her bir sıkılışta mırıl mırıl karalamalardan çekinirsin. Sonra ne olur; öyle gider o. Öyle olmasın bu kez. Sabahtan beri durmadan konuşuyor gibiyim aslına bakılırsa, kapama çabası mıdır, nedir, bilemiyorum. Uzun süredir böyle direk kendimden bahseden bir yazı da yazmamıştım. Vesiledir. Vesile bir isimdir falan filan. Bir boşvermişlik ama bu boşvermişliği içime hiç de sindirememezlik hali var üzerimde. Boşverip ya da tamamen bırakıp dibe vurmak da bir başarı aslına bakılırsa. Hem de çok büyük bir başarı. Çünkü devamında yeniden güçlenmeye başlama ruhunu da taşır içinde. Ne diyordu Cemile, Bu kalp seni unutur mu'da? "İnsanın kendini bırakabilmesi için bile şartların uygun olması lazım." Duyduğum en doğru insan ilişkileri repliklerinden biridir.

Beni yeterince tanısanız, replik replik konuştuğumu da bilirsiniz. Bir muppet show edasında, azıcık becerebildiğim kadarıyla tonlama değiştirmeleriyle dolu bir halde, izlediğim, okuduğum film,dizi,roman,oyun,haber,otobüs muhabbetleri ile beslenmiş, replikler bütünü. Bir şeye yaradığından söylemiyorum bunu; bir süredir, kendi kelimelerimde bile, içten içe konuşturuyormuş gibi tırnak içlerini kullandığımı farkettim de, sebebini açıklıyorum. Hoş alıntılar yapabilen, olmadık yer ve zamanda bunu söyleyebilen insanları da severim ayrıca.

3-5 gündür, bir şey yazmak istiyorum. Dün kararlıydım hatta, eğlenceli bir 'duygu açılımı' yazısı yazacak, duymaktan ve okumaktan kusacak noktaya geldiğimiz "açılım", "süreç", "müzakere" kelimelerini, kendime uyguladığım militarist ya da sivil baskı rejimini yıkma yolunu açma hevesim için kullanacak, belki de imzalı bir protokol niyetine uygulayacaktım. Burda böyle yazdıktan sonra da, anlamı kalmadı. Yazmam. Oldu bitti, yazar gibi yaptım işte bu konuda. İstediğim ve düşündüğüm gibi olmasa da, neyse işte. Zaten insanın genellikle hiçbir şeyi istediği ve düşündüğü gibi olmaz. Bunu dünyanın (kendinize uyanı yuvarlaklayın) en kariyerli/başarılı(bknz.David Orr."Başarılı insana ihtiyacımız yoktur."Blog adı altı yazısı)/zengin (bunu da isteyen ben değilim)/eğitimli vs vs adamına da sorsanız, bir cevap atar. XY hisse senedi yükselir diye ummuştur da olmamıştır; bilmem ne okumak istemiştir de başka bir şey çıkmıştır; bilmem nereye gidecektir de komşu gelmiştir, yollar tıkanmıştır, ocakta yemeği vardır; aslında seni sevecektir de aman işte işi gücü beyni vardır, bir teknik aksaklık olmuştur. Teknik bir sakatlık hep vardır özetle.

Eternal Sunshine of the spotless mind'da Clementine'ın "i know i know, i'm sorry but you know me, i'm impulsive" deyişini hatırlayın. Öyle bir ruh hali her durumda çıkar insanın karşısına, ya siz birine dersiniz ya da biri size der. Çifte standart, çifte standart ilerlersiniz. Benim de mesela duygusal dışı planlarım için, ne B planı kurduysam, çöktü. A planlarından olumlu ya da olumsuz bir haber yok. Sevinmeli mi buna, yoksa B planlarının çökmesinde geçen hafta salı günü yaptığım gibi 5 saat durmadan ağlamalı, ardından ertesi gün yeni kararlarla daha umutlu uyanmayı mı beklemeliyim, bilemiyorum. Duygu içi planlara gelince, işte o noktada içimdeki baskılama politikaları gündeme geliyor. Duygularım çok zor durumda benim yüzümden. Her gün işkence yapıyorum onlara, seslerini çıkartmasınlar diye daima tehdit ediyorum, konuşmalarını dinletiyorum. O da yetmezmiş gibi bir de söylemeye çekinmedikleri şeyleri sansürlüyorum, mutsuz olduklarında ya da acı ve huzursuzluk çektiklerinde tam aksiymiş gibi yapmaları konusunda sonsuz ultimatomlar veriyorum.

Yani, çok çekiyorlar benden. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Olabilecek en absürt şarkıda, en içten nefes alma anında beynimi sıkıştırıyorlar, midemi kemiriyorlar, göğsümün sol yanına doğru neon bir şeylerle yürüyorlar ellerinde.

Ama sesimi çıkaramıyorum.
Çünkü haklılar.

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv