Bitse de gitsek, bitse de ölsek!

Monday, February 8, 2010 | |

Ne zamandı hatırlamıyorum ama büyük ihtimal D.'nin fanusu karnının üzerine koyup, kendine, balığımın ilgisini çekme terapisi yaptığı seneydi. Belki de daha önceydi. -Bunda bile kararsız olmam, kaderin cilvesi midir?- Telefon konuşmalarımızın sonundan, hoşçakallaşmalarımıza kadar, hep 'bitse de gitsek, bitse de gitsek' der olmuştuk. En sevdiğimiz cümlemizdi o sırada 'bitse de gitsek'; zaten sahiden bitti ve gittik de, öyle de sözümüzün erleri olmuşuz geriye bakıp düşününce. Üzerinden zaman geçti, biz birazcık büyüdük işte ve ben en zorlu, baskılı, sıkıntılı ve karmaşık zamanlardımda içimden bunu tekrar ettiğimi farkettim.

"Bitse de gitsek!"

-Ne çok kendimi ve aynı cümleyi tekrarladım üç beş satırda bile ama umursamıyorum.- Ne diyordum? Bu aynı cümle tekrarım bir süre sonra yetmemeye başladı ve gayri ihtiyari, "bitse de gitsek, bitse de ölsek" diye biteviye uzanan bir tekerlemeye dönüştü ağzımda. Garipti; "bitse de gitsek" derkenki rahatlık, yayılarak dışa vurulabiliyordu. Ama "bitse de ölsek" öyle miydi? Hemen ağzımın yel alması gerekiyordu ve yok sayılıyordu. Halbuki, bitse de ölsek, bitse de gitsekten çok daha sahici olmalıydı. Hem insan bir hışım "bitse de gitsek"leyince, aslında nereye gidileceğinin sorulmasından da ürküyordu. En azından ben olsam korkardım; çünkü nereye gideceğimi bildiğimden hiç de emin değilim. Gittiğim yerden hoşlanmamak, daha anlamadan, çözemeden kalkıp dönmek zorunda kalmak vardı.

Bitse de ölsek öyle miydi? Kararlıydı. Kesindi. Bitince, ölüyordun. Ölünce bitiyordun. Bunlar dışında bir opsiyonun hayali bile saçma. Ölür gibi yapamaz insan sonuçta ya da "olmadı şimdi" de diyemez. Huysuzlansa beş para etmez. Zamanı da söylemediğine göre, problem yok; maksimum inandırıcılık, minimum arada kalma.

Aslında niye bu kadar saçmalığı düşünmeye başladığımı bilmiyorum. Ölür gibi yapmıyoruz sonuçta ya da çevremde ölür gibi yapan kimse de yok. Kimsenin öldüğüne inanmıyor, hep yaşamı farzediyoruz. Öyle de ironik ki; bu ülkede, kendi kolluklarıyla öldürülmüş bir adamı bile yaşıyor farzedip, hakkında arama emri çıkartmış kişilerle aynı havayı soluyoruz. Ama intiharlarla çevrilmiş gibiyim; çok fazla intihar bahsiyle karşılaşıyorum. Hatta ondan konuşmama dayatmasıyla bile, ailemin içinde çok dönüp duruyor. Annemin dedesi kendini denize atmış; kuzenim ve kocası sırayla 3-5 sene arayla bilek kestiler. İlki cidden bitip de gitmiş, bitirip de ölmüş. Diğerleri ise çok konuşup, ölür gibi yapmaya çalıştılar, ölmekten korkarak. İkinciller çok umrumda olmasa da; 40 yaşında her gün deniz kenarına gidip, ne yapacağını düşünmüş bir adam, beynimi zorluyor. Durup durup, "kimseye etmem şikayet"i mırıldanıp, ağlarmış öncesinde de.

Nasıl da soğuk ve insanı kendini nefret ettirebilecek kadar mesafeli geliyor kulağa, bu kadar dümdüz anlatınca. Ne kadar uzaklaşabiliyor insan kendinden böyle ortaya koyabildiğini görünce. Halbuki, ne az önce yazabildiğim kadar soğukkanlı -aksine kalp çarpıntılarından kurtulamayan biriyim, hoş, bunu açıklamak zorunda bile değilim ya, nedense bu gece böyle oldu. Kendime benzemeyen bir "ben" gibi yazıyorum.- , ne de ölüm ve hayat konularının hangi noktası ve duyusu olursa olsun, 'net' liği başarabilen biriyim. Hep sorular, hep sorgular, hep yüklenmelerle doluyorum.

Benim günlerdir içimden geçen bitse de gitsek, bitse de ölsek tekerlemesinin bunlarla ne ilgisi olabilir, bilmiyorum aslında. Ama hep şu yazdığım noktada düğümleniveriyor. Çok tekrarlayınca, anlamsızlaşmasından belki, çok tekrarlayıp anlamsızlaştırmaya çalışıyorum ölümü de, karmaşaları da, soruları da. Hem doğrusunu isterseniz, çok da farklı gelmiyor sıradan "ya sabır"lamaktan. Aksine, "bitse de gitsek, bitse de ölsek" en azından biraz olsun bir çıkış olabilirmiş gibi hissettiriyor ve hala kafa tutabilecek gücümün kaldığına inandırıyor beni.

Ve işte hep bunu dediğim zamanlarda nüksediyor; "aaaaa" diye düşük tonda bağırıp, tüm gün yastık altı ya da duşakabin içine sığınma isteğim.

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv