Dulce et...ut exsisto spes

Friday, May 28, 2010 | |


Neler olup ne'ler bitiyor, kafam dolu, içim dolu dolu, omzumda -daha önce bir kez duyduğum ve çok da doğru olduğunu düşündüğüm gibi- bir sürü yük var ve çok oflayıp puflasam da, taşımayı reddetmeyerek yoluma devam etmeye çalışıyorum. Yılmıyor muyum; defalarca yılıyorum. Binlerce kez havlu atıyorum. "Tamam olmayacak ve ben hayatım boyunca aynı kapanın içine kısılıp kalacağım", "benden bir şey olmayacak" -mı?- deyip, beraberinde getirdiği mükemmel soruyu; "ne istiyorsun, ne olacaksın, ne istediğini biliyor musun, hala sadık mısın ne yapmak istediğine, direnip uğraşacak gücün var mı yoka koskocaman bir ne istediğini bilmez misin?" sorup beynimi katlediyorum. Beynim 'yangın yeri' mi desem bir falcı kadın bilmişliğine atıfta bulunarak, yoksa beynim içine evden apar topar kaçmaya, gitmeye çalışırken eline ne geçerse atılmış bir bavul mu, işte bunların her ikisine, hatta bu tanımların hepsine birden benzeyen bir şey sanki... Yapacaklarını, yapmak istediklerini unutma, uğraştıklarını, yaptıklarını, uğruna karşı almaya göze aldığın şeyleri unutma, bak sakın yapma böyle bir şey, saçmalamasana diye diye kendimle kavga ediyorum. Felsefik çıkarımlara da girmek istemiyorum; ben ve kendim olarak ayrım yapsam da ne de güzel olsam, "çok bohem ve depresyonda tatlı kız" tribine girsem algısı yaratabilme ihtimali bile midemi bulandırıyor. Hayır, bohem filan değilim. Olsam olsam 'salaş' olabilirim ben, fazlaca 'kendi halinde' olmaktan mustarip bir dikbaşlı... Ama pardon, gelmez başkası elimden, gelemez, gelirse kendimden bir de nefret etmekle uğraşmak zorunda kalırım ve hayır. Bunun olmasına dayanamam.

Allahım bugün hava nasıl güzel burada, bir bilseniz... Uzun süredir, ilk defa burda olmaktan mutlu olabildim bu gece. Balkonda oturup, bira yudumlarken bunu hissettim. Ne de güzel esiyorsun hafif, ne de güzel üşütmüyorsun ve yakmıyorsun. Keşke hep Mayıs olsa Ege'de, keşke biz sadece Mayıs ve Eylül yaşasak... Baharı istemiyordum, evet ama gelince de insanın aklını çeliveriyor işte, ondan korkmuyor muydum ben de zaten? Baharı istemiyordum ama bir arkadaşım yağmurun baş edilmesi nasıl da güç bir şey olabileceğini, yağmur istemenin aslında farkında olmadan bir bencillik olabileceğini fısıldadı. Nasıl da suçlu hissediverdim anında. -Hep böyle olmaz mıyım? Üzerinde çok da düşünmeden bir şey söyleyiveririm ama aslında olası negatif yanlarını görmem. Ardından görünce de suçlu oluveririm kendi mizacımda, yargılıyıveririm hemencecik kendimi iç ceza mahkemeleri kurumumda.- Mayıs ve Eylül'de ne kimse üşür, ne de sıcaktan nefessiz kalır. Suçluluk hissetmeden güzel yani. Unutuvermişim. Ama hatırladım ya...

Beynim dolu ama boşalacak. gerekirse cebren ve hile ile tüm kalelerine girip azıcık nefes aldıracağım ona hatta, umrumda değil. Okuduklarımı anlayamıyorum bu sıralar, biriktikçe birikti. Ne veriyor içime birkaç gündür, bunca olumsuzluklara ve sinir bozucu haberlere rağmen bu umudu, bilmiyorum. Ama... Azıcık yeniden fikir aşamasında da olsa bir şeyler üretmeye başlayabildim. Ya da en azından başlamaya karar verdim mi demeli? Absürt bir şeyler ama eğlenceli, moral verecek biçimden. Ve yardıma da ihtiyacım olacak tabii ki.

Bir de bir şarkıyı yeniden işitmek. Dulce et....

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv