görsel: blackproserpine.deviantart.com
İyice içime döndüm yine bu aralar. Ama bu kez insanlarla bağımı koparmamaya çalışıyorum. İnsanlar dediğim de kocaman bir kitle, veyahut tüm dünyayı kucaklamak fikri filan da değil. Hayatımdaki en azından üç beş insana bir şekilde yazarak, kerpetenle çekiliyormuşçasına olsa da iki kelam ederek bağımı koparmamaya çalışmak. Çünkü biliyorum, kendimi çok iyi tanıyorum, bunu yapmazsam aylarca ne arayıp soracağım yine kimseyi; bir şeyler karalamayacağım, kafayı bozacağım ve kendimle kavga edip duracağım. En azından azıcık olsun önlemeye uğraşıyorum işte kendimce.
Referans istediğim hocalarımdan biri olan yazar Outka'ya yazdım yine biraz dertleşir gibi; o da aynen ilgisini belli ederek cevap yazdı. Heteroseksüel ya da kadın olmasaydım, aşık olurdum bu kadına, eminim. Bir yanı bana inanılmaz derecede Virginia Woolf'u anımsatıyor, bir yandan tam da onun zıttı olacak kadar hayata bağlı işte. Dinlerken gerçekten dinleyen insanlardan, önemsendiğinizi hissettiren ve insanın kendinin bile zaman zaman "ne kadar ufak ve salak şeyler bu beni yoran takıntılarım" dediği şeyleri önemseyen ve de 2dakika sonra çöpe atılmayacağını düşündürenlerden. Bu ilk hafif bağımı koparmama uğraşım arasında yaptıklarımdandı.
--Ankara'ya gitmem gerekiyor; denkliğim çıktı, onu almaya. Ancak geçen hafta geçirdiğim migren atağım sonrasında pek toparlanamadım, hava da sadece daha da sersemleştirmekten başka hiçbir işe yaramadı. Öyle ki; yazlığa geçme düşüncesi yaparken, tıkılıp kaldık evin içinde. Telefonlarına çıksa denklik birimi, söyleyebilsem adrese yollar mısınız diye; ne güzel olacak ama 3 haftadır meşgul ve de sonuçsuz çalışlardan başka bir şey yok. Neyse, önemsiz zaten bu. --
İkinci bağ tutunuşum, Dilyana oldu. Şu vefa ve sık sık hal hatır sorma konusunda feci başarısız biriyim. Arkadaşlarımdan birkaçı da tam tersim olunca, zor oluyor. "Uzun bir e-mail yazacağım sana" deyip, 2 ay ses çıkarmadım. Ta ki; "yazacaksan yaz şunu, sinir ettin beni yine" tepkisini alana kadar. Oturup yazdım. Aslında bunları oturmuş da gecenin bu saatinde buraya anlattığım hakkında hiçbir fikrim de yok. Aynı içime dönme korkusundan sanırım.
Burayı uzun süre takip edenler bilir, Dilyana en kahve-sigara arkadaşımdır. Üniversitenin ilk haftalarında, birinin ona gelip benimle konuşursa rahatlayabileceğini söylemesi sonrası, bikaç sigara, bir bardak kahve ve bolca kelime eşliğinde başlamış bir dostluğumuz var. Benim dengesizliğim sebebiyle birçok kez sürekli beraber olma ile nadiren beraber takılma arasında seyreden bir şey olsa da; güvenebileceğim bir kişinin daha olduğunu bilmek güzel bir duygu. Hava dondurucu soğuk, sağnak yağışlı ya da nemden öldüren bir sıcaklıkmış takmaz; binanın önünde bir taşa oturup saatlerce ardı kesilmeyen zincirleme sigara ayinleri yapar gibi içerdik sigara ve kahveyi. Kendi içime döndüğüm zamanlarda ise ben yanıma ipodu alıp yüksek sesli şarkılar eşliğinde gerçekleştirirdim aynı eylemi.
Bu zamanlarda kaç sigarayı ardarda içtiğimi hatırlamaz; tek hatırladığım bulunduğum yeri bile bilmeden oturduğum-yürüdüğüm-düşündüğüm olurdu. Özellikle gece yarısından sonraya denk gelirdi. Tropik iklime bürünen hava sebebiyle oldukça serinleyen ve sağnak yağışlı günlerden bugün yine yaptım aynı şeyi balkonda işte. Çok uzun süre sonra hem de. Kül tablasının içine su doldurdum uçmasın içindekiler etrafa diye, müziği açtım, başımı sandalyenin arkasına dayadım, bacaklarımı da balkonun demirlerine yaslayıp, gözlerimi kapattım. Yine hatırlamıyorum ne düşündüğümü; aynı kara delik hissi, sanki o anı yaşayan ben değilmişçesine. Ha bir de içtiğim sigaranın sayısını gizleyebilmek için her izmariti kül tablası içinde bırakamayacak olmamın üzerimde yarattığı baskıyla yarısını balkondan aşağı attım. Terbiyesiz ve de kötüyüm; biliyorum. Hatta bu yaptığım da çok yanlış bir şey; onu da biliyorum. Ama yine aynı şekilde oturuyor olsam, yine aynı şekilde atacağımı bildiğimden, bir bahaneye sığınma gereksinimi de duyamıyorum.
Saat neredeyse 4 olacak; sırf unutmamak için yazıyorum bunları da buraya. Yeniden kendime dönmek istemiyorum; her şeyi sorgulamaktan da yoruldum. Hazır Dünya kupası da varken gelişine voleler atmak istiyorum anlayacağınız. Vuvuzelalar da kendimi dinlememi önlüyor; iyi de oluyor.
1 comments:
Denkliğin hayırlı olsun. Sanırım postayla göndermiyorlar kaybolma riski nedeniyle. Öyle hatırlıyorum ama yemin edemem. Sevgiler.
Post a Comment