Geçen Referandumun Ardından*

Wednesday, September 15, 2010 | |


“Hayır”ın büyük payını almakla böbürlenen grubun “Evet” çıkması durumunda artık kesin geleceğini iddia ettiği şeriatın, o günden beri gelmediği üçüncü güne de gelmiş bulunmaktayız . Aslında bu grup tarafından bakıldığında, 50 – 55. sene-i devriyelerini görmüş oluyoruz ama oradan başlayasım gelmedi.

Dönem dönem herkesin ağzına pelesenk olan kelimeler oluyor bu ülkede. Yatıp kalkıp söyleyerek, tüm anlamının içini şöyle bir güzelce oyduktan sonra sofraya getiriyoruz. Misal; demokrasi. O kadar sık ve “uysa da koydum, uymasa da” tadında duymaya başladım ki; artık demokrasinin kelime anlamı dışında ne anlama geldiğini bildiğimden emin değilim. “Demokrasi de ne ki?” O devam ederken, “açılım” kelimesi geldi, durup durup şaha kalkan “süreç” var bir de. En son da “halka sormak, halk oylaması” demek olan, “referandum.” Kendisiyle ilgili kararlar konusunda, kendisine soru sorulmasına alışık olmayan halk olarak hoş bir bocalama “süreci” geçirdik haliyle.

Referandum bocalama süreci (şu noktadan itibaren kendisinden RBS diye bahsedeceğim) öncesi ve sonrası olmak üzere de, evet ve hayır olmak üzere ayrıldığı ikili gibi ikili ikili ayrımlara devam etti. Hangisine daha çok odaklanmam gerektiğini bilememem de bundan olsa gerek. Klasik olsun ve öncesinden başlayayım ben de; yalnız çok büyük derin analizler yapacağım beklenmesin lütfen. Düşürün beklentilerinizi; sokağa yansımalarından bahsedeceğim zira. Ayrıca sadece ham “evet” ve “hayır”lara gireceğim. (Yetersizlikler bu yazının konusu değil.) Çünkü artık RBS sonrasına girdiğimiz şu günlerde, her iki grubun da, bir diğerini “siyasi amaç gütmek” ile suçlayarak -aslında iki tarafın da beraberce haklı olduğu tek durum olmalı bu her halde- hepimize “nasıl da yedik be sizi, naniiik” alt anlamlarını güncelleyivermiş oldular. Vatana millete hayırlar olsun! Pardon, evetler olmuştu aslında.

Bir grubun iktidarlığının derecesini sorgulamak, diğerinin yeni liderinin kabullenme oranı ve ilerideki olası koalisyon hesaplarını yapmak için ortaya atıldığı; her ne hikmetse iki grubun da ülkenin sadece genel geçer kabul görebilen ezilenlerinden dem vurup, gerisi için hiç ağzını açmaya bile yeltenmediği, seçim barajı hususunda yine aynı sus pusluğu bozmadığı, değişim paketinin en güzel okşadığı ve yine aynı şekilde karşı tarafın da garip bir şekilde mağdur algısıyla savunmaya geçtiği kesim olan ticaret ve sanayicilerin jargonuyla da perakendeye ilişmeden toptancılıkla çalışan bir ürünü oylamanın ne derece demokratik sayılabileceği konusunda şüphesi olmayanları gıptayla izledim. Keşke öyle bir dünyada yaşıyor olsaydım (k). Ben içi fesat olan ve karamsar olan kesimdenim. Ne yapalım? Özgürlükler, eşitlikler göreceli kavramlar bu ülkede. En büyük sorunumuz da şeriatın gelmesi. Oh mis. Yönetici olsam ilk şeriat korkusu salardım zaten ben de; en temizinden bir oyuncak ve birileri onunla oynarken geçen değişiklikler.

RBS'nin hemen 3 gün öncesinde ise, yazlıktaki komşularımızı küçük bir deney grubu olarak alacağım. Yer: Kuşadası. Bayram tatili için gittiğim ve huzur bulmak istediğim her gün sokağın başına çıkana kadar herkes oyumu sordu. “Böyle bir genç kadın olup da, Hayır vermeyecek olmam” kabul edilemez-miş. Bir diğer grup annemle -yine- köşeye çıkmayı hedeflediğimiz esnada bizi abluka altına alıp, “Hayırlı günler dedik, değil mi bir kere?” diyerek, en nevrotik gülümsemesini sundu. “Pardon Teyzeciğim, 'biz' dediğiniz kim?” dediğimde ise beni çok ayıpladı. Yanındaki bir başka teyze, “evetçidir bunlar” dedi; aniden annem ile beni, “biz”den “bunlar”a terfi ettirerek. Yan komşumuz, son ana kadar herkesin “hayır” diyerek, “oy kullanarak” ülkenin içinde bulunduğu zor durumlardaki birlik ve beraberliğini koruması gerektiğini söylerek, terörize etti. Sonra da tatil daha tatlı geldi ve ekran başından, “ah ah, vah vah 5 oy bizden gitti, görüyor musun şimdi”ledi. Merhaba ironi! Bir gün öncesinde de bu kez “her şeye yes” diyen bir tanıdık gelerek, köylerdeki teyzelere anayasa değişikliğini nasıl anlattıklarını özetledi. Taşınabilir ses sistemleri, 3 dakikada gözden geçirilen dosyalar ve ardından halka 3 saat açıklayabilme yetisi.

Referandum günü gelip çattığında ve sonrasında yine aynı terane devam etti. “Köydeki bir adamın oyunun eş değerliği” ile “oylayanların çoğunun neye evet ( ya da hayır ) dediği konusunda bihaber oluşu.”
“Köydeki adam” hususunda, onun etkilendiği ve kendi kararı olmadığının savunma merciilerinin, nedense kendi itme kuvvetinin de yine benzer etkilenmeler ve korkular olduğunu görememesine senelerdir diyecek söz bulamıyordum, “voila”lık bir durum olmadı; yine bulamadım. Neyi oyladığını bilen kesimin ise yüzde kaç olduğu konusunda derin şüphelerim var.

RBS'nin en aktif olduğu günün ve sonuçların açıklanmasının ardından, “yenen” ve “yenilen” olarak kendisini ortaya koyanlardan, en çok “ne beklediklerini” öğrenmek istiyorum aslında. Boykot oranlarının üstünü hafifçe örten; boykotçular tarafından Kürtlerin zorlandığını daimi dile getirirken, nedense gözaltılarından, zorla oylamaya götürülenlerden ve buna bir nebze direnerek 1999 yılının genel seçim oy pusulalarının çıkmasının ne anlama geldiğini bile bir zahmet öğrenmeye teşebbüs etmeyen zihniyeti sadece kendi çapımda protesto edebiliyorum, ne yazık ki!

Sadece 6 milyon kişilik fark ile “herkesin anayasası” sayılamayacağını öne süren kesimin, 3 kişilik fark ile kendi yenmesi halinde, gönül rahatlığıyla bir önceki darbe anayasasını “herkesin anayasası” sayabilecek olmasını nasıl kabul etmeli mesela? Ya “demokrasiymiş gibi davranmayacağım” ve “ülkenin %58'ini (anlamadıkları) Aziz Nesin'in sözleriyle 'aptal' ilan edenleri” ne yapmalı?
Bu hususta evetçilerin kutlamalarından çok, hayırcıların tepkilerine laf söylemeden edemeyeceğim. İster kabul edin, ister etmeyin; çoğulcu demokrasi 1 kişilik önde gelmeyi bile lider ilan eder. Oy kullanmayı ön görür. Demokratik olan “evet” ya da “hayır” oyunun kendi değerleri değil, oy kullanmaktır. Demokratik olduğunu kabul eder, gidip oylarsanız ve bu sizinle kaybetseniz de bunun demokratik olduğunu kabul ettiğinizin kontratını yapar bir nevi. Sadece “yenen taraf” olmayınca, “demokratikmiş tavrına girmeyeceğim” tavırları bu yüzden komik. Demokratik olabileceği hayalini taşıdınız ki; gidip oy verdiniz. Oylara şike karışmadığı sürece, diğer oylara ambargo koyarcasına ahkam kesmenin adı da zaten “demokrasi” olmuyor.

Sadece iki uçtan bahsetme ihtiyacı hissettim. Çünkü olayı iki grup dalaşına çeviren asıl bu oldu benim nezdimde. RBS sonrası düşüncemi sorarsanız da başlıkta da biraz kendini belli eden bir Demir Demirkan şarkısı sözüyle bitireceğim:

*Geçen referandumun ardından,
Değişen bir şey olmadan,
Demokrasi aşkı solmadan,
Neden bu korku, neden bu göz yaşı?

Son olarak da, Kılıçdaroğlu yine bildiğinden şaşmadı. Aylarca söyledi söyledi; önemli gün gelince caymış oldu.

Share/Bookmark

3 comments:

Hegesias said...

Her seçim döneminde Türk insanının %60'ı aptaldır diye ortalarda ahkam kesen güruhun, kendilerine olan bu sonsuz güvenlerine hep hayranlıkla bakmışımdır. Hiç bir zaman böylesine kudretli bir özgüvene sahip olamayacağımı bilmek şahsımı feci üzüyor.
Bir de malum "facebook vatanseverleri" var. Bu çılgın arkadaşların elitistliği zaten dillere destan, mesela, referandumda cahil(!), kültürsüz(!), köylü(!) ayaktakımının EVET; üniversite mezunu, kültürlü, şehirli seçmenin ise HAYIR oyu verdiği yönünde bir istatistiki bilgiyi tanıdığım tüm ulusalcılar, tüm gergin teyzeler ve tüm tikky milliyetçiler facebookta paylaşıyorlar. Aynı güruh, hırpani kılıklı, üstlerinden sefalet akan genç yaşta iki köylü yurttaşın, milli mücadele döneminde çekilen o pek bir meşhur fotoğrafını da facebooklarında paylaşıp altına da "şu çılgın türkler" yazmayı ihmal etmediklerini de hatırlayalım.
Şimdi bu insanlara sorulmaz mı? Hacım sen ne ayaksın diye? İşine geldiğinde benim seviyemde olmayan (bu arada bunların çoğunun seviyeleri bildiğin hemzemindir) herkes aptaldır, cahildir, pistir, köylüdür, oyunu satar, kansızdır. İşine geldiğinde ise, benim cefakar halkım, cefakar köylüm edebiyatına girip ver coşkuyu. Yok öyle arkadaş. Tutarlı olacaksın, tutarlı.
Son olarak, yazınızı pek bir beğendimi belirtir, komşularınıza da çok gücenmemenizi öneririm. Sıkı bir "HAYIR"cı olan babamın, referandumu "BOYKOT" eden oğluna (yani bana) gönül koyduğu böyle psikopatça bir ortamda komşularınız, bence evinizi yakmayarak gayet de sağduyulu davranmışlar.

deryik said...

ben facebookta, "son model arabasıyla starbucksa giden, son model cep telefonlu kız" bile ilan edildim, hayatında beni görmemiş, benle konuşmamış biri tarafından.

böyleyken böyle bir hezeyan kısacası. ehliyetim bile yok yahu :)

Tugc said...

@hegesias Benim annemse boykotçu olduğunu gizleyen boykotçuydu. Gizleme gerekçesi, kimseye hesap vermek istememesiymiş.
Ana hayırcı,yani 'okumuş(!)' kesimin sorunu, içindeki şizofrenik yapı zaten. Hem oyu eşit olmasın diyor ama bir yandan oylarına ihtiyacı olduğu için dönemsel riyakar yaklaşımlarda bulunuyor. Rahatsız edici. Bu çift ruh da en büyük sorunları aslında.

@deryik Bana da 'istanbul'da neyle yaşıyorsun, o zaman görüşünle uygun değilsin' saldırısı yapıldı. Hah bir de seni taklit ediyormuşum, seni okuduktan sonra politika da yazmaya başlamışım. Kafada bir imaj yaratılıp, sonra kızma durumu var ki, tadından yenmiyor.

Related Posts with Thumbnails

Arşiv