Bu yazı eşzamanlı olarak baskahaber.blogspot.com'da da yayınlanmıştır.
Ana akım medya organlarından birinin gazetesi, reyting yorumları yaptığı sayfalarda müjdeliyordu 25 Eylül 2010 itibariyle: “Fatmagül, Kurtları geçti!” Beynim parantez açtı aniden istemsiz bir şekilde; yani tecavüz, adam öldürmeyi yenmiş. Aman da aman, sevinelim; ilerleme kaydetmişiz zira. Dava uğruna adam öldürmeden, tecavüzden zevk almaya geçmişiz halk olarak. Vallahi bravo! 5 sene önce bunu tahayyül edebilir miydiniz ki?
1,5 sene evvel zaman içinde, barış adına dünyayı gezen ve “Pippa Bacca” adıyla tanınan İtalyan sanatçısı Giuseppina Pasqualino di Marineo, tecavüz edilerek öldürülmüş; 11 gün sonra yakalanan katili Murat Karataş, her şeyin bir çırpıda olduğunu gözümüze sokmuştu.
“Otostop yapan kadını kamyonetime aldım, Tavşanlı Köyü yakınlarında tenha yere götürdüm, direnmesine rağmen kamyonette boğuşup tecavüz ettim, ardından boğdum ve öldüğünü anlayınca da cesedini kimse bulamasın diye çalılıklara sakladım. Her şey bir saat içinde oldu.” *
Yorumlarımızın üzücü kısımlarını da hatırlatayım mı?
Türkiye sınırlarında genç bir kadının gelinliği ile ne aradığını, başını gelecekleri tahmin etmesi gerektiğini, tehlikenin farkında olmamasının nasıl da bir naiflik ibaresi olduğundan dem vurmuş; kaçamadığımız tecavüzün, münazara kısmından zevk almaya çabalamıştık. Sonra?
Sonra unuttuk.
Çok daha yakın bir zamanda, Siirt'te 7 ilköğretim okulu öğrencisi kıza, 14-70 yaşları arasında onlarca erkeğin tecavüz ettiğini duyduk. “Allah belalarını versin” dedi kimileri; bir grup “ne olacak, oralar hep böyle” diye ağzının içinden ve dışından beyin hücrelerimizi bir kez de etnik tecavüzcülük kimliği algısıyla deşti. Onlarca adam göz altına alındı, akibetlerini bilmeden unuttuk ve başka boyuta geçtik.
Çünkü bizim artık bir dizimiz vardı ve biz Türkiye gerçeklerini ancak oradan öğrenebilirdik. Fatmagül adında koyunlarını otlatan bir genç kadın, dört zengin genç erkek tarafından tecavüze uğruyordu. Hepsinin tecavüzünü ardarda izledik. Kanal değiştirdi kimileri çocuklarının namusu için; o çok sevdiğimiz Türk örf ve ananelerine uygunluğumuza zarar gelmesin diye eleştirip kınayan da vardı elbet. Sonra hızımızı alamayıp yazıp çizerek ve ekran önlerinde konuşmaya devam ettik. Fatmagül izlenmelere doyamadı. Hülya Avşar'ın aynı senaryonun sinemaya yansımış rolünü hatırladı bazılarımız; karşılaştırdık. “Beren Saat mı daha iyi tecavüze uğradı, Hülya Avşar mı?”
Haliyle bu konuda da kararsız kaldık; ancak ekrandaki tecavüzü, gerçeklerin aksine beynimize kazıdık. Unuttukça arattık, yeniden izledik; olmadı mı, tekrarını kanal soktu gözümüze. Aslına bakarsanız, iyi de yaptı. Tecavüzden kaçamadığımızı ve kaçamayacağımızı, yamuk bir algıyla öğrendik.
Tecavüz ekranı tartışıladursun, İsmail Sezer isimli Selçuk Üniversitesi'ni öğrencisi suç duyurusunda bulundu kanal yönetmeni, kanal ve RTÜK'e, prime time dediğimiz televizyon izlemeye beynimizin en “açık” olduğu saatlerde tecavüz sahnelerine izin verildiği için. Tecavüz değil, yansıması bozmuştu sinirimizi; ne hakla sokulurdu gözümüze böyle çoluk çocuk pijamalarımızı giyip, çekirdek çitleyip, çay içerek izlediğimiz televizyonlardan? Kabul edemezdik. Kahramanımız İsmail Sezer, günümüzü kurtarmış ve bizi tecavüz gerçeğiyle ilgili halüsinatif dünyamıza geri sokmuştu işte. Müteşşekkir olmalıydık; “Oh iyi etmiş, helal olsun” diyerek dile getirdik zaten.
Ben şahidim.
Ve yine bu haftaya geldik. Tecavüzün devamında, Fatmagül, Kurtları ezip geçti. Gerçek hayattaki tecavüze ekranda sığınıp, rahatlama yaşıyoruz. Niye mi izliyoruz Fatmagül'ü?
Çünkü Fatmagül, öyle güzel, öyle masum ki; bize yalancıktan bir huzur sağlıyor. Tecavüzü ekrana bırakıyor, gerçek hayattan çıkartıyor. Ülke-cek, dünya-cak rahat uyuyabilelim diye.
Tecavüzden, ekranla zevk almayı öğreniyoruz.
Teşekkürler Fatmagül (!)
Gerçi sen Bihter'ken, kocanın tecavüzünü mazur görüp, tartışmamıştık seni ve hemen unutmuştuk onu da ama olsun.
Umarız bu kez kurtarırsın bizi.
0 comments:
Post a Comment