Küçük Hanım

Sunday, June 24, 2007 | |

90-91liler artık lise son olmuşlar.
Ben dün ufak bir kızla dışarı çıktım, Birleşik Dünya Koleji’ni bu sene kazanmış, ilk kez gidecek. Nasıl rahat, planlamış her şeyini, kahkaha atıyor kocaman, merak ediyor hem de nasıl, yazılarda duyamadıklarını soruyor, “neyi yapsaydım keşke” diyorsun şimdi 2 sene sonra diye soruyor, yüksek sesle konuşuyor, hakkını arıyor...

“senin 4 sene önceki halinmiş gibi bir his veriyor” diyor yanımdaki arkadaşım. “Öyle, evet. Bana da öyle gibi geldi de çekindim söylemeye” diye cevap veriyorum.

Kadıköy’ü çok iyi bilirmişim gibi iskelenin ordan alıyorum Küçük Hanım’ı ben. Telefonla arıyorum, “ üzerimde mor bişey var benim” diyor. Mor olduğu için, daha ilk adımdan fethediyor kalbimi :) 


Bir şeyler yiyoruz, o greyfurt suyu içiyor. “sen ne kadar güzel kilo almamışsın ABD’de.Ben değişim programıyla gittiğimde çok almıştım” diyor daha ilk yarım saatte ve gönlümü 2. kez fethetti bile,haberi yok.
Bambi Cafe çok sıcak. Dürüm döneri de öyle ısıtmışlar ki, karnım sadece “sıcak” kavramını algılıyor, “yemek” duygusu uzakta ama karnım doluyor. 3 kez elim ve çenem yanıyor domatesten. “Bu ne ya” diyorum. Gülüyor o da :)

Tam o sırada telefonu çalıyor, “burda birleşik dünya koleji’nden mezun bir ablayla beraber oturuyorum” diyor. Afallıyorum ki, hem de nasıl. Bakıyorum , “nasıl yani, abla?” bakışı bu.
“eh, yani. Liseli değilsin artık sen, büyüdün” diyor arkadaşım; “Doğru” diye düşünerek bakıp, gülümsüyorum. Evet, büyümüşüm ben 4 sene olmuş Norveç heyecanımı yaşayalı, kime ne sorsam diye düşünüp heyecanlanmalarımdan beri.

Aklımda yine aynı şarkı. Sabah uyandığımda o çalıyormuş evde, aklıma takıldı. Tarzım bile değil pek. Söylüyorum ara ara içimden ve de dışımdan utanmayıp. Yan yan yan yanmam lazııım...

“Moda’ya gidelim mi hadi” diyorum. Gidiyoruz hep birlikte. Çok sıcak hava. Yanıyoruz, denize bakıyoruz ara ara... “Denizi çok seviyorum ben” geçiriyorum içimden ve konuşmaya geri dönüyorum.
Koşmayı çok sevdiğnden bahsederken küçük hanım, ben yeni bir sigara yakıyorum. “Ben koşamam valla” diyorum. “Ben oturayım şöööyle denize karşı, içeyim, muhabbet edeyim, elimde kitabım aklımda kulağımda şarkılarım, elimde sigaram. Egeliyim ben.”
Yine kahkaha atıyor.

Tuvaleti soruyor, geri geldiğinde “ya siz nasıl tuvalete gitmiyorsunuz o kadar çay soda gazoz içtik” diyor, yine gülüyorum. 


Tezgahtaki küpelere takılı kalıyorum ben, küpe hastalığım var. Küpe alana kolye veriyorlarmış. Bir çift kolye alıp, kolyesini Küçük Hanım’a hediye ediyorum. “Uğur getirsin sana İtalya’da Birleşik Dünya Koleji’nde “ diye ekliyorum bir de.

Evet büyümüşüm. Hissediyorum. Ama iyi olmuş. İçimden gülmek geliyor yine. “Böyle bir şey farkında olmak heralde” diyorum kendi kendime. Perşembe gecesi 3 senedir görmediğim arkadaşım Onur’la aramızda geçen konuşmalar da geri geliyor bir anda aklıma.
“Sen hiç değişmemişsin, hala canlısın, konuşurken yaşıyorsun yine o anı tekrar gibi. Ama çok olgunlaşmışsın” dediği.
Ne güzeeel diyesim geliyor. “Yok, tamam şımarmayacağım” diyerek susuyorum. Ama kaçamak sevinip gülebilirim.Yuppi diyorum ufacık.

Kalkıyoruz yerimizden, Küçük Hanm’ı dolmuşa bindirmek gerek. Ayaküstü konuşurken soruyorum, “aaa senin de mi anne baban ayrı yoksa?”, hatta gülümseyerek soruyorum.
“Eveeeeet” diye asla beklenmeyecek kadar canlı bir tepki veriyor. “Aaa benim de” diyorum. Seviniyoruz gibi böyle. Pardon ama bizim üzülmemiz hafif mahsunlaşmamız gerekmiyor muydu? Durumu kabullenip adapte olmak böyle bir şey. Az kaldı “ Ne güzeel” diyeceğim. “Tuğçe napıyorsun, aa şuna bak” diyor içimdeki ses.
“inanmıyorum valla, bir de sevindik sanki”
Önce öne eğilim yapar gibi olup kafamızı geriye atarak, Küçük Hanım’la bir örnekten attığımız kahkalardan atıyoruz yine. Güzel oluyor.

Hala şarkı söylüyorum.

Yolda aşktan açıyorum ben konuyu. Evet evet, bu kız benim 4 sene önceki halime ne kadar da benziyor. Özgürlüğüne çok düşkün, üzülecek ara ara biliyor ama yine de hem özgür hem duygusallardan o.
“Ayrılık kendini zaten 1 hafta önceden belli eder, bir şeyler garipleşir” diye kocaman laflar ediyor. Ben konuşuyorum, küçük hanım konuşuyor.
Dolmuşa binerken önceden gelip bekliyor olmasına rağmen, hareket dakikasında yerini başkaları almaya çalışıp, oturuyor. Şaka olarak dediğimiz “sıra vardı hani” lafını ciddiye alıp, yeni farketmiş gibi, “ evet ya, pardon ben önceydim” diyerek giriyor aralarına. “Hakkını da arıyor baksana” diyoruz. Arkasından “Bol şansı olsun” diyerek bakıyoruz çok kısa.

Ben otobüs buluyorum,otobüste küçük hanım'ın teşekkür mesajını okuyorum ve eve geliyorum.


Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv