Hoşçakal İstanbul

Saturday, July 7, 2007 | |

Bir cuma gecesi geldim, pazar sabahı dönüyorum, belki de ait olduğum yere, Egeliyim ben, farklıdır Ege'de yaşamak. Hala daha,"oh ne güzel tatile gidiyorsun valla" diyenlere garip garip bakıyorum, "ne tatili ya, eve gidiyorum işte" bakışlarıyla.

Ait olmak denilince... 5gün, maksimum 1 haftadan fazla kaldığı her yere alışan ve ayrılırken bir daha gelemeyecekmiş hissiyle hüzünlenen birinin tam ait olduğu yer neresidir ki?
Şayet, mutlu olduğu yerse ait olduğu yer; o zaman İstanbul'a fazlasıyla aidim diyebiliriz şu an için. Yoksa ailesinin olduğu yer mi belirlemeli aitliği? Aşık olduğu kişinin bulunduğu mekansa aitlik..
Bir keresinde bir arkadaşım, "neden aitlik duygusunu arıyorsun, özgürsün işte bir çok insandan daha fazla" dediğinde de "boşlukta sallanıyormuşluk duygusundan haz etmiyorum" diyerek karşı çıkmıştım. Aitlik güzel bir duygu da, ben nereye aidim?
Mekanları insanlar güzel kılar, o yüzden sanırım bir çok yere aidim. Şu an ise aile faktörümü saymazsak, İstanbul'a ait olmak içinden aitlik tanımı yapmaya çalıştığım bir dolu kritere uyuyor.


Bu yaz kaç sene sonra çok dolu geçti. Sürpriz paketi gibi. Hani birileri söyler sana hediye şunları şunları aldık diye ve hazırlıklı olabilirsin üç aşağı beş yukarı, ancak bazı kutular vardır. İlk bakışta görünmezler, sonra gözün önce bir içerisinin loşluğuna ya da parlaklığına alışır ve işte o noktada gözünü bir kırpar açarsın, ordadır. Hem de ne kadar süredir istediğin bir şeydir ama pek ihtimal vermemişsindir gerçekten olacağına.

Bu yazıyı niye yazıyorum bilmiyorum. Dün bana iş yerinde pasta aldılar, ayrılıyorum diye, nasıl mutlu oldum. Palavradan sıkılmış, 2 laf bile etmiş olsalar, ordan bir kaç kişi bana içten sarıldı. Lojistik'te çalışan kız hem de nasıl içten sarıldı ve ben duygulandım, kendimi sevdirebildiğim için.

Ve ben yine sevmiyorum gidişleri. Ah benim güvenmesi çok uzun süre alıp, benimsemesi hemencecik olan, sonra da bırakmak istemeyen ruhum.
Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv