hoşgelmişsin pesimizm, sen olmasan ruh halimi kim tanımlardı?

Monday, May 5, 2008 | |

3 senelik eşya, 3buçuk, bilemedin 4 saatte toplanıverdi.

İlk 1 saati yalnız, kalanı bir el daha yardım alarak da olsa; işte bu kadarcık kısa sürede toplanıverdi. Sanki 1 senedir hiç yaşanmadı gibi oldu o oda, korktum.
Şimdi ne yatak örtüsü var, ne poster, ne dağınıklık.. 1bavul, 1 ufak çanta ve (hala)yatağın üzerinde duran bir laptoptan başka geriye kalanlar yere filan dökülmüş kırıntı parçalarından başkası değildi. Her şey kapının önünde duruyor. Gözüme çok eşya varmış gibi görünse de, bir daha baktığımda "bu kadarcık mıymış yani hayatım?" diye sormadan da edemiyorum.
O kadarcıkmış.
Yorgunum.

İlk kez geri dönmek korkutuyor hatta beni. Korku da değil tam aslında ya, anlatamıyorum. Geri gitmeye korkuyorum işte. Kalbimin sesini üzerine yatmadan bile duyabiliyorum, uyuyamıyorum, bir günde 10 bardak sütsüz kahve içmişlik gibi bir hal dışarı yansıyışı tam olarak da.
Burayı sevdiğimden değil tabii bu, başka. Varış yeri korkutan. 3 ay olmuş. Kışın nasıl heyecanlıydım geri dönerken, planlar yapmışken. İnsan plan yapmamalı belki, geriye kalan "neden bu kadar aptalım" sorusu oluyor çünkü.

İnsan evladı garip yaratık. Hele kadınlar daha da kompleks yapıda canlanmış. Bir hormona da bağlanamaz tabii.
Boktan şeyler yapmışsın, boktan seçimler kıçını kurtarmak için yazın birinde. Ne mantığı var, ne hissi, ne açıklaması.. Boktan işte öyle. Bile bile aslında kendi ağzına s.çmışsın, tipik ve (nedense) anlaşılmaz "ne yapsam, nasıl yapsam" döngüleri içinde parçalamışsın. Kandırmak gibi bir niyetin yok hiç haberdar olmayan birilerini, ama o bencil kendini kurtarma çerçevesi kaçısında bi bakıyorsun, "ulan ne diyorum ben yaa" diyor için, beynin, kalbin. Yine de yapmışsın.
O da yapmış aslında, kandırmamış olduğun yapmış yani. Haberin bile yokmuş hatta, ama bunun olması -son zamanların favori kelimesi- bir boka yaramadığı gerçeğini değiştirmiyor. 2 boyut olayı. Birkaç satır aşağıda.
Dün konuşurken birisi bana; "iyi de garip değil mi bu tezatı görmemeleri, aslında içinde olan duyguları saklamak için, gözüne sokar gibi tam tersini yapmandan belli oluyor. Nasıl farkedilmez ki?" dedi. "Farkedilmiyor demek ki" dedim.

Duvar olmaya çalışıyorsun, senelerce uğraşıp. Sonra tam o duvarı yenmek gerekliyken, bunun tartışması ve bunalımı içinde kıvranırken, duvar olmayı başarıveriyorsun. Böyle şansın....
"Zaman"la ne zaman iyi anlaştık ve benim için güzel bir şey yaptığı oldu ki?
Ya erken yaptırdı, ya geç kaldım...
Şimdi böyle anlamsızlık, aptallık arası yerde "hedehöde bcdncs" diye saçmalık gibi geliyor anlattıkların karşındakine. Geç kalmışsın da, o harflerin muadili geçmiş sanki anlatırken.
İlaçlar bile muadil tarihi geçtikten 1 sene sonra kadar kullanılabiliyor, kelimeler bundan aciz. Masal anlatır gibi aptal aptal harfleri biraraya getiriyorsun sanki, masal filan yok ortada.

İnsan evladı dediğin 2 boyutlu bir şey e nihayetinde; bir şeyi tutturduğunda geri çeviremiyorsun ki öyle. "3. boyutu var bunun diyorum, değişiklik yapacak olan o...4. de var.."
Cevap, "3. boyut ne?"
Susup kalıyorsun.
Bi küfür daha uçuruyorsun; bi "aptal aptal aptal" 3lemesi daha...
Hepsi kendine...
Zaten en çok kullandığım kelime de "üff, öfff, s.kym yaaa, oooofff" muş.
Burdan da hayat felsefemin boyutu ele veriyor kendini, "hoşgelmişsin pesimizm, sen olmasan ruh halimi kim tanımlardı?"

Beynimin sağ tarafıyla göğsümün sol tarafı zonkluyor. Hatta beynimin sağ tarafından sanki neon renkli bir şey yara yara geçiyor. Bıçak gibi filan değil, yakalanamaz bir şey. Acıtıyor çok.
Ve bu kadar uzun kelimeler topluluğundan sonra bile; hala 10 kahve içmişlik hali.

2 gün sonra uydurmadan da olsa bir gülücük yerleştirmek zorundayım halbuki.. Uçaktan inip, bildiği yere gelince ağlamaz ki insan yorgunum/korkuyorum diye hem.

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv