Potporilerin anlattığı...

Tuesday, February 24, 2009 | |


Müzeyyen Senar söylüyor, "akşam oldu hüzünlendim ben yine". Akşamın olduğuna mı, hüzünlendiğime mi odaklanmalıyım, bilemiyorum. Kendi halimde, elimde kocaman bir şarap kadehi, dünyanın en rahatsız sandalyelerinden birinin üzerinde, ortalama güzellikte bir çalışma masasında, dandirik + çalışmaya bile kendi isteğine göre karar veren bir bilgisayarın önünde oturmuş parmaklarımın hareketini izliyorum.
Müzeyyen Senar yine söylüyor. "Unutturamaz seni hiçbir şey." Şarabın dibine mi geldim yoksa? Yok, hayır. Şarap yerli yerinde de, ben niye değilim? 
Odamda 2. haftadan beri tutunamamış Andy Warhol posteri var, artık buzdolabının arkasına düşmesine izin verdiğim. Ha, başka posterler de var da, o hiç sevmedi sanki yerini. 
-Müzeyyen Senar, hala unutturamadığını düşünüyordur bence diye tekrara bastım, zor olmadı.- Bu oda neleri dinledi? Kaç seneyi, kaç gözyaşını, kaç kahkahayı dinledi? Kafamda bir ton düşünce, binlerce de hayal var da; ne, nereye sığar, nasıl yapılır, ne yapmalı düşünmekten yoruluyorum. "Çok düşünüyorsun" da diyorlar ama düşünmeden de olmuyor ki be kardeşim... İnsan bir tek yutkunduğunda düşünmüyor e nihayetinde, sen düşünmemeyi başaracak kadar übermenschleşmişsen, bu benim de yapabileceğim anlamına mı gelir acaba? Keşke gelse de, birkaç kablo kopsa arada.. Donsalar da olur... İnsan nasıl yetişir, nasıl yeter? Bu soruların cevabını verebildiğim gün, "hayatı çok sevmekle nefret etmek arasındaki ipte, ip cambazlığı yapan kadın" statüsünden de kurtulacağım gibime geliyor. Belki yaparım da sahiden, ne dersin? 
Müzeyyen Senar susmuyor, susmasına izin vermiyorum, "benzemez kimse sana" diyor bak. -Viva la YouTube- Çalışma masasının 2. rafında takılı kalmış çiviyle bakıştım, ilk kez gördüm, ne kadar zamandır ordaymış acaba? Gölgesi bile kendisi kadar. Aptal bir farkındalık... "Aptal" yerine "gereksiz" deyip zarif mi olmalı?
Eski yazılara filan baktım, yorumlara da. "Yaz T. yaz, yeter ki yaz" diyen miss martle, "Zeynep, ah ismin ne yakıştı sana, ismimi vermeyeceğim ama dostumsun sen benim" diyen yorumlara ilişti gözüm. Galiba en güzeli öyle bir şey, birilerine bir şekilde, bilmeden ulaşabilmişlik, bir şekilde beyin ya da kalplerine dokunabilmek, bazen de bir şekilde rahatlarını huzurlarını bozabilmek. "İyi" yazabilmek ya da "bunun için bilerek ya da bilmeyerek uğraşmak" diye bir şey varsa, böyle bir şey olmalı.
Müzeyyen Senar durmadı ve "sevmekten kim usanır?" diyor bu kez de. Ben de ona eşlik ediyorum hem sesimle hem şarapla. Yok, bitmedi şarap, ama biter bu gece sanırım, içesim var. 
Yazdıkça yazasım var sanki. Kendi kendime konuşacağıma - aslında yine kendi kendime konuşuyorum da- bir yandan yazmak, düşünürken algılama yetimi yükseltiyor. 
Onu bunu nasıl yapacağım sorusu komik geldikçe sinirleniyorum. Hem başkalarına hem kendime. "Buyrun ben yapamadım, siz benim için yapıverin de, müsadenizle üzerine konayım" tadındaki insanlara benzememe isteği bu kadar baskın olunca, böyle olmak "doğal" sayılsa bile günümüzde bir şekilde, bundan koşa koşa kaçmak isteği ve bunun için yorulma kavgası baş gösteriyor bende. Kendimle tabii. Kendimle bir iletişim sorunu içindeyim. Ne ben kendimi anlıyorum, ne de kendim bana anlatabiliyor yapabileceği şeyleri, gücünü... O yüzden öyle arafta sek sek oynuyoruz karşılıklı şu aralar. 
Yine de her şeye rağmen, naif ve çocuk bir  yanım var, yolda hiç sebepsiz koşmama, sonra da arkama bakarken dengemi kaybedip -diken gibi batan ve yanımdakilere belli etmeyip alaya vursam da canımı çok yakan- çalılara çarpmama sebep olan. Düşecektim belki de, ama son anda o sert çalılar hem canımı yakıp, hem de düşmemi engelledi. Bu aralar ironi bolluğunda yüzüyorum sanki. Atanı bir bulsam, ağzını yüzünü dağıtacağım. 
Kendi kendime bir şeylerin mücadelesini veriyorum hayata dair, yetişmek için, yetebilmek için, yetiştirebilmek için...Ve bu beni çok yoruyor. 
Müzeyyen Senar hala arka planda, iki kulağımı sesiyle dolduruyor ve aslında içimi dolduruyor. "Kimseye etmem şikayet" biterken, bardakta geriye kalanı da kocaman bir yudum olarak alıyorum, şarap bitiyor. 
"Şarkılar seni söyler" başlıyor.

Aşk gibi, sevda gibi
Huysuz ve tadlı kadın...

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv