Ders 1: Ali, Ayşe'nin saçını çekti

Sunday, April 12, 2009 | |


Aslında başlığı "O H A" da yapabilirdim ama malum ülke-cek kanıksama sorunundan muzdarip olduğumuzdan, şaşırma duyum doğuştan yok bu tür konulara.

Şimdi dersimiz 1: Aşağıdaki kelimelerin ortak özelliği nedir?
YouTube?
Wordpress?
Blogger?

Voila! Bildiniz! Hepsi geçici ya da süresiz olarak kapatılmış sitelerdir. Şimdi bunlara yakında bir kardeş daha gelebilirmiş. "Kimmiş, kimmiş?" dediğinizi duyar gibiyim, ben de seyircisini kalpten götürme meraklısı PopStar sahibi OsmanT.A.N gibi sadistlerden olmadığımdan; hem zaten siz de akıllı insanlarsınız haberlerde okumuşsunuzdur, -Fener-GS maçından vakit bulduysanız- hemen söyleyeyim.
Google!

Sebebimiz tabii ki yine aynı. Atatürk'e, vatan-millet-sakarya üçlüsüne hakaret-vari yaklaşımlarda bulunmak, belki de sadece eksiklerini söylemek, bazen eleştirmek; sonuç itibariyle: damarımıza basmak.
İşte benim damarıma da basan bu; Atatürk kompleksliyiz biz.

Biri bir şey söyleyecek olduğunda travma geçiriyoruz, çünkü karşı argüman üreterek tartışmanın ne olduğunu; eleştirinin ne demek olduğunu; eksikleri olsa da bir ideolojiyi savunmanın körü körüne inanmak değil de, aynı zamanda, daha iyileştirmek için neler yapılmalı diye düşünmek anlamına geldiğinin; karşı görüşleri dinlemenin ve onlara açık olmanın ne demek olduğu hakkında neredeyse hiçbir fikrimiz yok.
"Aman ne dedi, sus sus" diye atlayıvermek sanki işimiz.

Photoshop for Dummies (Aptallar için Photoshop), Intro to Environmental Studies, Foundational Drawing filan diye dersler ve kitaplar vardır ya hani, bence acilen bizim öyle bir şeye ihtiyacımız var. Böyle teker teker büyük harflerle yazılmalı, içi de mesela şöyle olabilir;
1. Herkes aynı şeyi düşünmek zorunda değildir.
2. İnsan saygı duyduğu her şeyi-kavram, insan, düşünce vs vs- aynı zamanda sevmek zorunda değildir.
3. Bu 2. maddedekini tekrarlayıp ekleyiniz: saygı duyup sevdiği şeylerin eksiklerine karşı körlük yapmamalıdır.

Bazen etraftakileri, elleri bir yerlerinde oturan "çık çık" çılar olarak görüyorum. Ölümüne insiyatifsizlik. Ekonomi bozulur; dışardan bir "güç" bekleriz; siyasi karışıklık olur; "mesih" bekleriz, 3 maymun da en sevdiğimiz oyundur ayrıca.
İlkokuldan çıkamamış çocuklardan farkımız yok. Kompleksi olduğumuz yetmiyormuş gibi, karşı olan her şeyi yok sayma-cılığımız ve hemen "çekin şunu gözümün önünden"ciliğimizden, mehter marşındaki kadar bile adım alamıyoruz.

Ali, Ayşe'nin saçını çekiyor. Ayşe geri dönüp Ali'yle konuşmaktan aciz; öğretmeni arıyor gözleriyle. Bulduktan sonra da ağlar vaziyette ciyaklıyor: " Öğretmenim, Ali saçımı çektiiiiii!" Öğretmen Ayşe'yi alttan alıp önce, "Ali yapma evladım" diyor. Ali dinlemiyor tabii çünkü Ayşe'nin saçını çekmenin doğruluğuna ve kızlarla ilişkinin tek yolunun bu olduğuna inanıyor. Ayşe tekrar ciyaklıyor; "Ali saçımı çektiiii yine." Öğretmen Ali'yi tahtada azarlıyor.
Ayşe ciyaklamanın işe yaramadığını farkedip, viyaklıyor bu kez. Öğretmen Ali'yi sınıftan atıyor.
Sonra bir sonraki derste Ali geri gelip tekrar yapıyor; bu kez başka sınıfa yolluyorlar.
Bir sonrakinde Ali okuldan atılıyor, bu sefer okulun kapısında Ayşe'yi bekleyip, Ayşe servise binmeden saçını çekiyor. Ayşe ciyaklama, vızıldama dışında başka tepki vermeyi bilmediğinden; Ali'yle oturup; "Ya Ali, sen niye benim saçımı çekiyorsun kaç aydır?" demiyor.
Ali şehir dışına yollanıyor, tatillerde geldiğinde çekiyor Ayşe'nin saçını.
Ali ülke dışına çıkıyor, İsveç'e gidiyor ve "ulkesi olmayanlarin ulkesi" statusunden faydalanmaya girisiyor. Belki Ayşe vızıldamak yerine Ali'ye sorsaydı niye yaptığını , Ali, Ayşe'nin saçının bir yanının bozuk olduğunu ama ona rağmen ona aşık olduğunu falan söyleyecekti.
Ama Ayşe sadece şikayet etmeyi biliyor.

İşte o yüzden biz adam olamayız. Çünkü kompleksli bizler öğretmenimiz ceza mahkemelerine viyaklamaktan başka seçeneğin varlığını; öğretmenimiz de Ali'yi sınıftan atmaktan başka çözüm yolunun olabileceğini hiç sorgulamıyor.

Ayrıca hiç olmadı Google, Çin'de yaptığını da bize yapıverir, açar Google.tr'yi, sonra hiç bilmediğimiz yakın tarihimiz, hiç olmamış oluverir. Ne demişler: Çözümsüzlük Cumhuriyetlerinde çözümsüzlükler hiç bitmez.

DipNot: Google.cn 'de Tiananmen Square gibi tarihin kara kaplı sayfalarına girmiş şeyler arattığınızda, sadece "ne güzel turist yeri" başlıklı sonuçlar çıkıyor.

Share/Bookmark

5 comments:

Tugc said...

Diyorum ya,ölümüne mesih beklemecilik oyunundayız sanki.

Huzunbazz said...

onun da işe yarayacagını sanmıorum olmax kardesım onu oradan kaldırmıosunuzkı o hala orda olayı soz konusu youtube de aynı cozumu urettı we turklerın ulasabıldıgı wıdeoları kısıtladı sonuc olarak ama bu onun sonunu deısdırmedı :)
yazık ulkemın huzunlu haline..
yazık benden sorakı nesillere..

91 said...

bize böyle yönetilmek çok yakışıyor ama. boş yere düşünmek için bedeni yorup, fazla enerji tüketimine sebep olmuyorlar işte adamlar. enerji ekonomisinin bu boyutu ise sadece bu coğrafyaya özel kılınmak için çabalanıyor. ne dense kifayetsiz, ne dense eksik.

Tugc said...

Bence boş yere düşünüp, boş yere zaten kuş kadar kalmış zekalarını yok ediyorlar. 1930larda ileri olan düşüncenin, o zamandan bu yana hiçbir şey yapılmadan ilerici olabileceğine körü körüne inanacak kadar da mallar ayrıca. 2009da 1930dan bir adım ileri atamamışlarsa, en iyi ihtimal gerizekalılardır.

91 said...

e kendi kafasında bir şey üretemiyorsa insan, taş devrinde yapılan tekerleğe bile "nasıl düşünmüş de bulmuşlar bunu yahu" diyebilir, normaldir bence. hoş kafasını çalıştırdığını iddia edenlerin büyük bir çoğunluğundan da mantıklı fikirler varmış 1930da, komik mi trajik mi bilemedim.

Related Posts with Thumbnails

Arşiv