Uyuyamadığım geceler olurdu; sayısını hiç bilmediğim, hiç saymadığım, saydığımda ortaya çıkabilecek sayının fazlalığından korktuğum... Laptop kucağımda, belki ellerimin arasında yatakta benimle kitap gibi daha çok sola ama bazen de sağa dönüp dururdu. Işığı gözüme çarpar, uykusuzluğumu daha çok aklıma getirir, beynimi daha çok yorar, daha çok düşündürür, bekletir, bekletir ve mutsuz son: daha çok bekletirdi. Uyumadıkça uyuyamamak diye bir şey vardı ve bu dünyanın belki de başa en bela şeylerinden biriydi kişisel bazda. Uyuyamadıkça ağlamaklı olur, biraz içimden efelenmeye çalışırdım o ağlamaklı halimi yenmek için; biraz da saçmasapan bir özgüven yaratırdım bundan. Zamana yenik düşmüyordum işte sözde, gündüzleri birkaç saat uyku yeterdi, gözlerde az morluk olması düşünen insanın işaretiydi. Unuturdum uykusuzluktan tabii, çok düşününce daha da mutsuzlaştığımı.
Ben çok sık yaşardım bunlardan da; çaktırmazdım.
Friday, November 20, 2009 | Posted by Tugc at 4:54 PM | Labels: içsel, ya da batan geminin malları bunlar
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
1 comments:
Güzeldi....
www.karakugu.blogspot.com
Post a Comment