Çoktan seçmeli yaşama hakkı

Friday, December 11, 2009 | |


Son duyduklarımız, son okuduklarımızı görmeye dayanamıyorum artık ve durmuyor. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama duracak gibi görünmüyor...

17 yaşında, son anına kadar 'çoktan seçmeli' sınavına girip giremeyeceğini sormaya devam etmiş, ama bu topraklardaki 'çoktan seçmeli yaşama hakkı' tarafından elenmiş Serap...
Polis kurşunuyla, gencecik yaşında gitmiş Aydın...
Açılamamış bir ülke...
Açılamadıkça boğulmuş insanlar...
7'sinin anne baba feryatları arasında, bazı feryatların bile 'basın özgürlüğü' seçeneğinden, gündem bulamamış halleri...

Kan davası. 1 sizden, 1 bizden, 10 sizden, 15 bizden.... Siz kim, biz kimiz? "Niye siz ve biz olmak zorundayız?" diye soran yok. 'Hain saldırıyı alçaklar üstlendi' başlıkları, kan devası bitmesin, bitmesin diye bağırırcasına, sakın seçtiğiniz karşı tarafın kanına ağlamayın diye bas bas inlercesine...

Kafasında gerçekten hiçbir şey olmadan, 'açılın dedik, açıldık, derinmiş oralar meğerse yahu' diye tekrarlayıp duran, kendisinden başka her sesi bağır çağır susturma sevdalısı iktidar partisi, sürekli tehditlerle gündeme gelen muhalifimsiler... 'Yaparsanız, bizimkiler de yapar, önleyemeyiz mazallah' tavrında ve kifayetsizliğindeki DTP'ye, 'Biz adamlarımızı sokaklara döktük bile, artık siz de düşünün' karşılığı veren hareketli milliyetçilik partisi... 'Eh biz sonucu görmüştük zaten, ondan yanaşmadık. Kapanalım artık' diyen ismine inat statik halk partisi. Hangi birisini alıp, hangi birisine vuracaksın? Jöle gibi, eline aldığın anda eriyorlar, yapış yapış, iğrenç...

'Nasıl kıydılar?' 'Nasıl kıydılar Kürtlere, nasıl kıydılar askerlere, nasıl kıydılar Ayşe'ye, nasıl kıydılar Ahmet'e?' Hep 'nasıl' sorusu.
Birisi çıkıp 'NİYE' diye sorsun.

'Niye kıyıyorsunuz?' Niye bu kan seçmecesi?
Sizler yaşam haklarını da çoktan seçmeli yaparken, hesapsız kitapsız insanlar ölüyor. Görmüyor musunuz? İçiniz sahiden hiç acımıyor mu?

Yine Vedat Türkali'nin kitabından bir alıntıya sığınacağım. Çünkü hava gittikçe kurşundan ağırlaşıyor:

"Vız diye bir kurşun geçti kulağının dibinden. 'Salih!' diyordu derinden, boğuk bir sesle. Karanlık sokakta kanlar içindeydi Salih. 'Hava kurşun gibi ağır'dı. 'Bağır bağır!..' Bağıramıyordu. Temmuzun cehenneminde kaynayan kentin ortasında yapayalnızdı. Seni gene vurdular Salih! Elim kolum gene bağlı." (Yalancı Tanıklar Kahvesi, 335)

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv