Evhamın sinirle imtihanı

Saturday, January 9, 2010 | |

Görsel Worrybook'tan alıntıdır.
Oysa ki ben, dün 3-4 kadeh kırmızı şarap içmiş olmama rağmen, sabah, beni bu kez arkamdan vurmamış olan migrenime müteşekkir halde uyanmıştım. Uyandığım saatin çok ama çok erken olması mühim değil; çeşitli mazaretlerle kendini evin koridoruna, mutfağına vurmuş ev ahalim ile annemin 'uyuma be, bak ne güzel uyandın, gıdıklarım bak uyursan' tehditleri bile hoş sayılabilir. Ama ne olduysa, benim 2 saat uyanık kalıp, 20dk uykuya yenik düşmemden sonra oldu.

20dk'lık kestirme uykudan, kardeşimin banyoya daha sonra gireceğini duyup, 'ben önce duş yapayım ki, su soğumasın' telaşıyla, bilinçsizce kendimi banyoya atmamla uyandım. Saç tarama huyum da olmadığından, eşofman-tshirt ikilisini üzerime geçirir geçirmez de, sinirli bi halde omlet yapımı başında buluverdim kendimi. 'Ya anne ne yaptın ya, domateslerle biberler, yapışacak işte, üfff.', ' O kadarcık peynir mi rendelenir, 3 kişiyiz, çok az o' çemkirmelerimin sonucu, kaderim cilvesi midir, bilemiyorum artık; bir anda aniden başımın dönüp, gözlerimin kararması ve akabinde gelen bir bulantıyla, -nedense bu anlarda aklıma hep ebru gündeş geliyor, seneler önce klip kaydında başının döndüğü sinyalini vererek, bayılması ve beyin kanaması geçiriyor oluşu.- zar zor sandalyeye attım önce kendimi. 'Bi tuvalete -tuvalet, banyo. 'Lavabo'değil, lavabo ellerimizi yıkadığımız o kocaman kasemsi şeyin adı zira. Kibar olmak için, lavabo gibi bi şey olamaz.- gideyim, yüzümü yıkayayım, geçer şimdi' diyerek oraya yöneldim, kolonya filan sürüyordum ki; 2. baş dönmesiyle bu kez yere çöktüm. Annem ise evhamlı halde "nasıl oldun? ne, kötü müsün? vücucun güçsüz kaldı tabii, hep ondan. kalktın duşa girdin bi anda ayılmadan daha, sanki çok dirençliymişsin gibi" şeklindeki soru ve insanı hasta olduğu için garip bir zan altında bırakan ithamlarını kafama kafama fırlatıyordu sanki, sinirli tavırlar eşliğinde.

Burdan çıkacağım nokta şu; bizim ailede her bireyin evhamı, sinir olarak gün yüzüne çıkıyor. Öksürdün mü; seni hain! Başın ağrıdı; neyine senin içki! Miden bulandı; b.k b.k şeyler yersen olacağı bu! Ateşin mi var; defol git burdan, gözüm görmesin!

Malesef ki dayanıksız bir bünyem var; bademciklerim doğuştan normal birinin çok hastayken alacağı haldeki kadar büyük ve bu sebeple, tüm çocukluğum koruyucu iğneler, evde hazırlanmış karışık meyve sularıyla, 2 hafta okulda, 1 hafta hasta olarak geçmiştir. Durum böyle olunca, benim sık hastalanmamdan sinir sahibi olan annem üzülmesin ve kızmasın diye, öksürüklerimi hep battaniyeyle kapadım; düştüysem -ki her gün düşüp gelirdim eve, özellikle de sokakta oynayabildiğim için, yazları hiç sormayın.-yaramı, yazın o sıcağında merserize kazaklar giyerek kapatmaya çalıştım; bademciklerimden ötürü daha da fazla terleyip hasta olduğum için, arkadaşlarımla yakalamaca oynadığımı saklamak zorunda kaldım. Ha annem farketmiyor muydu? Tabii ki çok iyi biliyordu kızını; 'bhkım' desem, 'öksürüyorsun değil mi?' diye gelirdi yanıma.

Hasta olduğumda sinirlenmesine anlam veremeyen ben ise, büyüdükçe anneme benzedim. Çok evhamlıyım ve malesef evhamım, endişem, üzüntüm, sinirle kendini göstermeye başladı. Kardeşim ateşleniyor, ki ateşlenecek tabii yani, e nihayetinde insan, ç.k ç.klamaya başlıyorum; annem yanımda öksürüyor, -sigara da içtiğinden endişeleniyorum daha da- boğacağım böyle sinirden, 'bi azaltmadın sigaranı, hadi ılık su yapalım, hep öksürüyorsun, kendine dikkat etmiyorsun işte, ondan hep. Hiç dinlemiyorsun laflarımı' demeye başlıyorum. Bir şeye canının sıkıldığını görüyorum, onları rahatlatmaya çalışıyorum ama kendim bir türlü uyuyamıyorum, sinirden ağlıyorum bile bazen. Bu dostlarımla ya da sevdiğim adamla da oluyor mesela.Ya da sokakta incecik ceketiyle sarmalanmış bi çocuk görüyorum, annesini elime verseler o an, of yani!. Halbuki belli, 'yok'. Ama o 'yok'luk tüm sinir sistemime işliyor. Hatta geçtiğimiz hafta, duraktan geçme saatini yakalamak için, bile bile -kendisi de kabul etti- motosikletli genç bi çocuğu kamyonla sıkıştırıp, arkadan sürttüren minibüs şoförüyle kavga ediyordum neredeyse, annem susturdu. Yine de söyledim bi sürü şey, dayanamadım, susamadım o aptallığa.

Özetle, tahammül edemiyorum sevdiklerimi hasta, sıkıntılı, üzüntülü görmeye, o da bir çeşit haksızlıkmış gibi geliyor. Kimse hasta olmasın istiyorum, kimsenin canı sıkılmasın, kimse zorda kalmasın. Hepsini geçiriverebilmek istiyorum, olmuyor tabii. Olmayınca, yapamayınca da; belki de en çok kendime sinirlenerek çıkıyor ortaya işte.

Share/Bookmark

1 comments:

L.E.N. said...

Evhamın en hamı her ne kadar sinirle yüz göstereni olsa da altında ne yatabileceğine dair olgun bir fikir olmuş.

Olur da Aydın'a varırız, hata kaza öksürürüz, pederin tepkisini görürsem, minibüsçülerin "Haydar" adlı Mithril'den yapılma, cüce işçiliğinin eşsiz örneklerinden olan silahlar taşıdıklarından ötürü hararetle tartışılmaması gereken insanlar oldukları konusunda uyarıda bulunurum. N'olur, n'olmaz.

Geçmiş olsun. Mütalaa edelim, kadın.

Related Posts with Thumbnails

Arşiv