Notre Dame'ın Kamburu olmak ya da olamamak

Tuesday, January 26, 2010 | |

Garip bir düşüncesi olsa gerek hükümetin. Notre Dame'ın Kamburluğu bekliyor Tekel işçilerinden hali hazırda. "Sizin kurumu sattık, sonra onlar da 3 katı fiyatına sattı, her yerimiz paralara bulandı bizim. Ama 'kıyamadık!' size, özlük haklarınıza filan tecavüz ettik. Ve de ek bir madde çıkaralım dedik, 4/c adında, arada bir çalışır gibi gözükün, bize de 'attınız adamları' dediklerinde mazaret çıkar böylece. Ha uyaralım; karşı çıkmak, isyankarlık yasak. Olursa, bozuşuruz. Ölmeyin, çünkü ölmeniz bize daha pahalıya patlar." Böyle diyor hükümet özetle. Ve bu 'namusa laf getirmeme' içgüdüsüyle yapıldığına inandığım, hakları alıp götürme, maaşları yarıya indirme, senede kaç ay çalışılacağı belirsiz, herhangi bir anda kapının önüne koyulmayı mümkün kılan durum karşısında; "bana su verdi!" tavrını benimsemesini istiyor işçilerden teker teker.

Belki bilmiyorsunuzdur; Tekel işçilerinin bu direnişi bir anlık bir isyan, tahammülsüzlük değildir. "Tekel özelleşti, bize iş verildi ama biz bu paraya çalışmayız" düşüncesi ise hiç değil! Olan şey, gösterildiği ve anlatıldığı gibi, 1200lira maaşın, 600-700liraya düşmüş olmasından çıkmadı! Bu 4/c denilen yasa, bir hak değil, bir hak ihlalidir; "haklarınızı bize verin, devredin, biz duruma göre size uygun bir şeyler ayarlamaya çalışalım" demenin, kanunlarla süslenip püslenmesidir.

Dün, Evrensel gazetesinde bir köşe yazısında da geçtiği gibi;

"Metalaştırılan her şey gibi, emekçiler de iş bitince kapı dışarı koyulmaya mahkumdur. Kapitalizmin hiçbir döneminde olmadığı gibi, hele de iyice azgınlaştığı günümüz koşullarında “insan hakları” ya da “değer yaratan emek” gibi platonik söylemlere ve bu yönde politikalara yer yoktur."

Şu anki direniş, buna karşı çıkma çabasıdır. Tekel işçilerinin, Ankara'nın ayazında, ölüm orucuyla karşılamaya çalıştıkları zorluk; "Bize para verin" arsızlığından ya da başbakanın sık sık dile getirdiği "yetim hakkını yeme" açlığından değildir. Hem nerede bu hakkı yenmış yetimler, bir sorar mısınız? Niye göremiyoruz onları destekçi olarak başbakanın yanında teşekkür ederken?

Merhamet?
Doğru. Birer Notre Dame'ın kamburu olamadan, dayanılmayacağını düşünüyor sanırım hükümet de.

Ankara'ya Tekel işçilerini görmeye gidenler; destek olanlar, fotoğraflayanlar var. Bir şey istemiyorlar, biliyoruz. Ama soğuk orası ve naylon çadırlarda direnmeye çalışıyorlar. Oraya gidemiyor olabilirsiniz; fakat eğer benim gibi düşünüp, bir şeyler yapmak isteyenler varsa, onlara birşeyler yollayabilirsiniz. Bi battaniye, iki kazak, tek bir atkı belki. Tek olarak yetmez bir kazak, ama bir sürüsü, azıcık olsun ısıtabilir, direnişlerinde ayakta kalmalarına, ölmeden kazanırlarsa davalarını, gelecekte yaşayacakları hasarları ufacık olsun azaltabilir belki. Vardır herkesin dolabında giymediği, ama atmaya da kıyamadığı kazağı, hırkası. Kıyın bir kez.

Ben sordum; sendikaya yollayabilirmişiz, onlara dağıtan onlar çünkü. 2 kişi bile burayı görüp, bir ceket, bir hırka yollasa; en azından bir adım atmış olabiliriz.

Tek Gıda İş Sendikası
Sağlık sokak, No:53
Sıhhiye-Ankara

Share/Bookmark

1 comments:

Anonymous said...

Hrant Dink'i andıktan sonra Tekel işçilerinin yanına geçtik. Havalar daha bozmamıştı henüz, yine de insan üşüyodu. Şimdiki hallerini düşünemiyorum bile, zira insan kafasını camdan çıkaramıyor şu günlerde. İçlerinden birisi zatürre olup hayatını kaybetse ailesine kim hesap verecek? ha pardon unutmuşum onlar hesap vermeez hesap sorar. hem zaten onlar mı dedi dışarda protesto yapın diye. vadi kurtların olmuş söyleyecek söz yok.

Related Posts with Thumbnails

Arşiv