Kelimelerden kardan adam yapar gibi...

Friday, March 12, 2010 | |

Görsel:beey.deviantart.com

-Ama yaşamıyor ki balıklar, ölüyorlar hemen. Alma bence, üzüleceksin.
-O zaman biz de öleceğiz, sen niye bizi doğurdun? Ölecekler nasılsa diye, doğurmasaydın. Yaşatabildiğim kadar uğraşacağım.

Balık almaya karar verdiğimden ve aldığımdan beri "balıklar ve erken gelen ölümler" temalı konuşmalar işitiyorum. Evet, balıklar çok hassas oluyorlar ve ömürleri kısa oluyor; biliyorum. Ve yine evet, şimdi arkadaş da getirdiğim ve daimi oynaşmalarını izlediğim balıklarım da öldüğünde üzülüp, çok büyük ihtimal, ağlayacağım. Ama onların yaşadığı 1 gün, belki de insanlarda 1 seneye eşittir ve bu yüzden zaten yaşlandıkları için ölmüş olacaklar; ani bir şokla, hastalıkla vs vs değil. Homosapiensler olarak, balıkların beş saniye hafızaları olduğunu da düşünürsek, dert ve kederden ölmeyecekler büyük ihtimal. Benim yapacağım şey de; yaşlanıp sessizce hayata gözlerini yummadan -yumduklarını farzediyoruz burda- onlarla ilgilenmek ve sevgiye boğmak olabilir ancak. Normalde dışarı vurma konusunda genellikle alengirli yollara soktuğum ve kendimden esirgediğim sevgi duygumu, onlara aktarıyorum; hepsi bu. Ayrıca balıkları seviyorum ve onlarla birlikte evimde homosapiensler dışında sevebileceğim bir canlının daha olmasını, yeri geldiğinde bana sırnaşıp, kendini sevdirmesini, ben de isterdim. Amma velakin, şu anki ev koşullarımda bu imkan dahilinde olmadığından, balıklara ekleme başka canlılar yapamıyorum.

Bu arada balık, arkadaş geldi geleli - yeni gelenin adı Cemşit/Jamie- bunalımlı, ölümcül halini atlattı. Ölmesi için bir sebebi yok şu an. Sigara içmiyor, alkolü yok, herhangi bir uyuşturucu da almıyor. Kısacası kıçları başlarıı denk her ikisinin de şimdilik.

Oturmuş onların oynaşmasını izlerken geldi aslında bu ölüm ve sigara konuları aklıma. Coffee and Cigarettes diye bir film vardır; 5-10dk'lık kahve ve sigara eşliğinde dönen konuşmalar etrafında biraraya getirilmiş 10-15 mizansenden oluşuyor denilebilir. Güzel replikler, şahane oyuncular. Hayatımı aynen o filme benzetiyorum işte. Durup dururken, aklıma görüntüler, kareler, replikler geliyor; "bir flashback yaşayıp, geliyorum." Sonrası bilindik gündelik hayata devam etme anları; birkaç sene sonra şu ana da geri gelip, dönebilirim mesela.

Balıklar, ölüm, sigara, anılar... Her paragrafa "arttırarak" giriyor sanki. Bugün sırt ağrıları ve baş dönmesiyle boğuştuğum bir gün olarak seyrettiğinden, arkama aldığım 2 kocaman yastık, battaniye ve kitap; üçümüz , pardon dördümüz, oturuyorduk. - Bohemlikten öleceğim teması olmadan oturuyorduk. - Kitaba konsantre olamadan, balıkları izlemeye başladım; bir yandan da Echoes çalıyordu. Son zamanlar sık sık olduğu gibi, Nikos'u hatırladım; - ama o başka yazıya- ve Emily'yi de. O görüntüden, bir diğerine atlarken farkettim ki; en samimi arkadaşlıklarımı, konuşmalarımı sigara eşliğinde yapmışım ve o sebeple de "pek seviyorum ben sigarayı; varsın öldürsün" gibi anlamsız bir düşünceye kapılıyorum bazen. -Genellikle.- Flekke'de bizi çok bayan ve sürekli alay konusu yaptığımız bir okul mottosu bulmuşlardı bir kayak festivalinde, yanlış hatırlamıyorsam. "We are from all over the world and we are friends." (Dünyanın dört bir yanından geliyoruz ve arkadaşız.)

Biz bunu, bizim dönemin andacında, sigara içenler köşesine, cümlenin esas hakkını vererek taşımıştık. Aklıma o geldi balıklara bakarken gidip geldiğimde işte.

"We are from all over the world and we became friends while smoking."
(Dünyanın dört bir yanından geliyoruz ve sigara içerken arkadaş olduk.)

Share/Bookmark

6 comments:

ne yazdı ne yazamadı said...

Balıklar ve ölüm hakkında bir anım var. Bir kırmızı balığım vardı. O zaman üç yaşında olan yeğenim görmüştü onları fanusta. Bir sonraki geldiğinde yoktu. Ne oldu balığa diye sordu merakla. Önce tereddüt ettim bu yaşta çocuğa ölümden nasıl bahsedilir diye. Sonra psikoloji derslerini hatırlayıp, en güzel yol en dolambaçsız ve dürüst olanıdır diye söylemeye karar verdim. Öldü, dedim korka korka ama. Benim yeğen nasıl tepki verdi dersin? Acımış bir yüz ifadesi takınıp "Çok mu yaşlıydı?" dedi...

Tugc said...

Benim ilk balık anım çok hüzünlüdür. Babam sobanın yanına koymuş fanusu, bir geldim eve, -komik geliyor tabii şimdi ama- haşlanmışlardı. Bir de baba yani, kaç yaşında adam, insan bilmez mi?

LLuvia said...

Küçük bir fanus içinde balıklar kendi hallerinde yaşıyorlar ve onların öyle yaşamalarını sevip sevgini verebiliyorsun ama bazen yanındaki homo sapiense bu kadar sıcak olamıyorsun. Benim de köfte ve peynir adında balıklarım vardı haddinden fazla yaşamışlardı öldüklerinde hiç üzülmedim. Benden huzurlu bir hayatları olmuştu.

Haşlanan balıklara da yapmamalıyım gülmemeliyim desem de çok güldüm :)) üzüldüm :/

ne yazdı ne yazamadı said...

yaaa oluyor öyle...boş bulunuyorlar işte...acıymış gerçekten...

Tugc said...

Hatırlayınca ben de gülüyorum canım; hatta kime anlatsam yerlere düşüyor gülmekten. Babamla da 2 hafta küsmüştüm bu yüzden 5-6 yaşlarımdayken :)

Köfte-peynir, cheese-steak gibi olmuş :)

verbumnonfacta said...

bundan önceki yaşantımda çalıştığım yerde çalışanlar mola anlarında dinlensinler, sohbet etsinler, misafirlerini ağırlasınlar diye iki oda vardı. bunlardan sadece birinde sigara içilirdi ve biz sigara içmeyenler bile üzerimize sinen sigara kokularına, pasif içiçiler ayvanın daha büyük kısmını yiyor uyarılarına aldırmadan oraya takılırdık. gerçekten de sohbetin hası o odadaydı ve diğer odaya çocuklarını üniversiteye gönderdiği, eşiyle paylaşacak pek az şeyi kaldığı için emekli olmak yerine hala çalışmayı tercih eden 'bey' ve 'hanım' lar taklırdı. bir de yanından kolonyalı mendilini eksiketmeyen, eve gidince ellerini beş yüz defa yıkayan tipler...
her iki odanın müdavimlerine, hepsine selam olsun.

Related Posts with Thumbnails

Arşiv