Görsel: elein.deviant.art.com
Duygusal şeylerden bahsetmekle ilgili problemlerim var. Elimden geldiğince dalgaya vurmaya çalışıyor, hiç olmadı hiç bahsetmemek gibi bir yola başvuruyorum. Çünkü haybeye duygusallğı dışa vurmak, birinin gözü önünde duygu noktasını matkapla oyarak, sıçrayan kanları da izletmek zorunda bırakmak gibi geliyor. Kişisel-özel duyguları sorgulayıp, düşünmek ve kafama takmaktan ben bile sıkılırken zaman zaman, bir başkası benim duygu yüklerimi niye dinlemek zorunda olsun ki? Yanlış tabii; daha doğrusu birazcık yanlış, birazcık da doğru.
Zorundalıktan değil de, yakınlıktan dinliyorlar. Ama bu sıkılma hakkına da ambargo koyuyor bir nevi. Kişisel-özel duyguları bir kenara bırakırsam -ki bana yansımaları dışında konu etmiyorum burda da-; dolmuşta üşüyen çocuk, çaresizliğini işittiğim kadın, sokakta para için dövülen ve herkesin yardım etmeye korktuğundan bahseden adam, gencecik hastalanmış herhangi birisi için, "ben böyle gördüm, çok üzüldüm" demek de, içini oyup boşaltıyorum hissiyatına sokuyor. "Ben onu gördüm, iyi aferin, insani yanım da varmış ki, üzüldüm. Size de anlatayım" demenin ne gibi bir faydası olabilir? "Ah ne duygusal bir kadın şu Tugc, bir karıncanın ölümüne bile üzülür"ün, bana aptal ego şişkinliğinden başka ne anlamı olur? Bomboş bir şeye dönüştürmekten başka ne yapmış olabilirim? Bunun tek bir 'başarı'sı vardır olsa olsa. Bana bir şey yapmadığımı, o gördüğüm duruma bakmaktan başka bir bok yapmadığımı anlatır. En azından bir "neyin var" diye bile sor(a)madıktan sonra, ah ah vah vah, ne kadar da itici!
Ama bazı anlar da var ki, bu işe yaramazlığı hatırlatmak için ya da işe yarama halinin mevzu bahis olmadığı duyguları, sıkacağını bile bile anlatası geliyor insanın. Tam da böyle bir şeye rastladım birkaç gün önce. Romantikliğin, yaratıcı romantizm akımından başkalarından feci rahatsız olan biri olarak, aklımdan rahatsız olmayı bile geçiremedim. Dolmuşla eve dönerken, yoldaki duraklardan birinde birbirine sarılan genç bir kız ve erkek gördüm. Daha doğrusu önce sadece bunun çıkarımını yapabildim. Çünkü ayakta duran bir yumağa benziyorlardı. Kafasız görünüyorlardı. Kolları vardı ama. Bacaklarının olup olmadığı ise, dolmuşun diğer köşesindeki pencere yanında oturan benim görüş alanımda değildi. Ne zaman ki kafasını kaldırdı kız, o zaman farkettim. Çocuk ise hala kızın boyun-omuz-saçları arasına gömülmüş haldeydi.
İnsan koklamayı görebilir mi, bilmiyorum. Ama kızı kokladığını gördüğüme yemin edebilirim; hem de genzine kaçacak kadar yoğun. Bu, iki ergenin erojen yakınlaşma amaçlı sarılmalarından olsa, inanılmaz sinirimi bozar, bayağı bulurdum. Hiç öyle gelmedi ve uzun süredir bu kadar doğal birbirine sarılan iki kişi görmediğimi de hatırladımo sırada.
Ayıp olduğunu, toplumsal görünmez ve anlamsız kuralları feci derecede ihlal ettiğimi bile bile, dolmuş yeniden hareket edinceye kadar izledim. Allah'ım ne de güzel sarılıyorlardı!
Kıskandığımı bile beş dakika sonra algılayabildim.
1 comments:
duyguya dair ne varsa farmakolojik bir vaka olarak değerlendirilen şu modern zamanlarda kalbi olan her kim varsa yanaklara kondurulan bir öpücükten, daha fenası birbirine dokundurulan yanaklardan ibaret karşılaşma ya da vedalardansa kucaklaşmalardan yana kullanmalıdır tercihini.
hem de sıkıca...
Post a Comment