Hala tatil var mı?

Thursday, July 19, 2007 | |

Malesef ki yazlıkta internet bağlantım internet cafeleren öteye geçemiyor. Sürekli bağrışan 11-16 yaş grubu CS oyuncuları arasında maillerime arada bir bakabiliyorum, önceden evde karalamış olduğum şeyleri de flashdisk e yükleyip, bloga post olarak transfer ediyorum.

Tek iletişim aracım telefon kısacası, tabi telgraf-mektup da var ama onları kimse yollamıyor artık. Halbuki ne çok severim ben mektupları, ama yok işte, insanlar onları eski nesile ait görüyorlar artık.

Bugün kaçamak yaptım Aydın'a, Kuşadası'ndaki çocuk-teyze-enişte curcuna ortamından sıkılmakla kalmayıp, artık kendi kendime oturup dururken sessiz sakin, Nietzsche'nin tanımlarından Raskolnikov'un analizini yapmaya başladığımı farkettiğim an(Bunu da yazacağım bir ara, isteyen okur) dedim, "işte sonunda koptu vidalar."



Yorgunum sayın seyirci kısacası. Çünkü tatil kılığına girmiş aslında tamamen farklı formda bir şeyle başbaşayım.

Aşağıdaki yazı 13 Temmuz'da yazıldı, ancak ekleyebiliyorum.







Norveç’teyken çok sık atıştığım bir arkadaşım vardı ve kendisiyle yıldızlarımız birbirimiziküçük düşürmeye çalışmaktan öteye çok da gitmemiştir.. Bugün ben otururken birden çalan telefonumla irkildim, bir Türk hattından “Hello Tuğçe, this is Mattia”.
“Noluyoruz ya?” dedim içimden. “Hi” filan geveledim bir şeyler ve bana Selçuk’ta olduklarını söyleyince daha da bir şaşkınlaştım.
Akşam üzeri beni tekrar aradılar ve hem arkadaşımı, hem de onun arkadaşını almak üzere atladım minibüse gittim. Paraları yokmuş, daha doğrusu sadece 100YTL leri varmış 4 gün idare etmeyi planladıkları ve bu çocuk gerçekten zengindir, okulda zengin olanlar dışındaki herkese “You are farmers” diye verdiği söylemlerle ünlüydü. Bir keresinde telefonu ve cüzdanı kaybolmuştu, “all these peopler are farmers, they stole my money” diye ağlamıştı ki, hiç unutmam.
Ha tabi bir keresinde de, kız arkadaşı olan oda arkadaşım sarhoşuğun da etkisiyle bir tür panik atak-solunum krizine girmişti ve yerde nefes nefese kıvranıyordu. Mattia kıza yardımcı olamadığı gibi, ilk yardım eğitmenliği yapmış olan bendeniz ve de başka bir arkadaşımı da yaklaştırmamıştı. O gece o odada yaşananları şimdi hatırlayıp, uzak bir pencereden izlediğimde çok gülüyorum. Yerde kıvranan Norveçli bir kız, ona hiç bir şekilde dokundurtmayan İtalyan erkek arkadaşı, hafif sarhoş ve kız arkadaşı o gece onunla birlikte olmadı diye sinirli bir HongKong’lu, ilk başta telaşlanan ama sevgilisinin hali komik gelen ve “bundan iyi tiyatro oyunu çıkar” diyen bir İsviçreli, “Mattia hemen Henriette’yi al ve banyodaki tüm pencereleri aç ve onu yan yatır ki nefes daha rahat alabilsin” diyen bir Türk, o sırada eğitmenliğini yaptığım ve “Tuğçe, böyle bir durumda bir ilk yardımcı olarak nasıl bir müdahelede bulunmalıyız?” diye o kargaşada sanki hiç bir şey olmuyormuş gibi bana soru soran başka bir Norveçli, sarhoş ve bir şey yapmaktan aciz bir Vietnamlı, “ne halin varsa gör ya, bırak Tuğçe, ayrıca bence Henriette de numara yapıyor” diyen bir Sloven.
Henriette’yi dediğim şekilde yatırmayan Mattia yüzünden Henriette’nin dili geriye gitmiş, parmağımızla çekmek zorunda bile kalmıştık o gece. Ayrıca baltalar filan da uçuşmasının yanısıra, her yanı ahşap olan bir binada bir diğer arkadaş Mattia'nın köşesine gazolin boşaltmayı denemişti, biz engel olunca da alıp çamaşırlarını pencereden aşağıya silkelemişti. Haklısınız, garip arkadaşlarım var.
Ertesi gün doktora gidip bu durumu konuştuğum için bu Mattia beni tek başıma yakalayıp, tehdit etmişti ve elini kaldırmıştı da, ben kapıyı çarpıp çıkmıştım.

Sonra, başka bir gün satrançta 2. hamlede yenildiğinden onunla dalga geçmiştim ve hayat hakkında hiç bir şey bilmediğimden başlayan ve bitmeyen bir söylev vermişti.

Ve bu kişi, Türkiye’ye gelip ilk beni arıyor.
Onu ve arkadaşını toparladığım gibi bir şeyler yemeğe götürdüm, karınları inanılmaz derecede acıkmış, sular filan aldım onlara. Gören de sefilin sefili sanacak, halbuki alakası yok.
Bir pansiyonda kalmayı istemediler ve oturduğumuz yerden bir cami görünüyordu, oranın bahçesinde gece kalıp kalamayacaklarını sordular. Camiye gittik, ben şortlu, onlar şortlu, sırt çantalı. Sordum orada gece kalabilirler mi diye, evet deyince aman ne sevindi bizim italyan ikili, “Tuğçe sana çok şey borçluyuz, abd ye döndüğümüzde sana borcumuz var” dedi Mattia. Onları caminin avlusuna bırakıp, eve döndüm.

Hadi ben çok da sağlam akıllı biri değilimdir de, camide arkadaşıma kalacak yer de hiç ayarlamamıştım. Artık bu da olduğuna göre;

Bir adet huni rica ediyorum ben lütfen.

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv