Gündelik tarih

Monday, August 27, 2007 | |

Bilmiyorum hiç tarihten kavga ederken, “yeter artık ya, ben mi yaptım sanki” deyip ağlamışlığınız var mıdır ama olmayacak iş de değil. Lisenin özellikle son zamanlarında, hele bir de tüm öğrencileri aktivistliğe soyunmaya çabalamış bir yerde kalınca, bu nedenle bir gün artık gece yarısı ağladığımı hatırlıyorum. Şimdi hatırlayınca gülüyorum, ama başka şeyler de düşündürüyor bana.

Çünkü toptan tarih kitaplarında yazan mavalları ezberletip, zorla inandırtmaya endeksli bir yerdeyiz malesef. İşin komik yanı, bunun başına geldiği tek toplum bizler de değiliz...Kaldı ki, tarih hiç bir zaman tarafsız yazılmadı, yazılmayacak da... Hep birileri, birilerini en azından diğerinden birazcık daha haklı görerek yazdı. Bir tarafa sempati duydu, onlardan biriydi, onlardan birine aşıktı vesaire vesaire...Hepsi mümkün... Sadece içinden geldiği için öyle yazmış bile olabilir. “Neden seviyorsun peki?” sorusuna, pek tabii “Çünkü seviyorum ve bir nedeni yok” bence verilebilecek çok da güzel bir cevaptır. Bana kalırsa, en zoru da nedensiz sevmektir ya, bunun sırası değil.

4-5 senedir, haftada bir soykırım hakkında ne düşünüyorsun, kürtler noldu, türban neden yasak,sence ne olmalı, neden ordunuz var hep hazırda, Atatürk'ü neden bu kadar çok seviyorsunuz, AB görüşlerin ne diye devam eden büyük bir listeler zincirinden en azından bir tanesi hakkında görüş bildirisi yapmak zorunda kalıyorum. Dediklerimi dinleyenler bazen benimle aynı fikirde, bazense olmuyorlar, ama dinliyorlar. –İstisnalar hariç.

Sadece ilkokul-ortaokul-lise tarih kitapları mavallarından bahsetmiyorum, sadece onlara inanmıyorum... İnsan küçükken doğal olarak ne yazılırsa ona inanıyor, masallara da inanırdık, değil mi? Kırmızı başlıklı kızın kapıyı çalıp, hain kurttan bize sığınmasını bekleyenler hiç mi yoktur sanki? Ve bilmemkaçsene öğrendiklerinin aslında taraflı yazıldığını farkedip, kendi doğrusunu kabullenmek zorunluluğunu öğrenmesi de vakit alıyor. Ama başkalarını da dinleye dinleye, okuyup, izleyerek, tartışıp konuşarak bunları yapmak daha kolay oluyor, her ne kadar zaman zaman sindirimi zor olsa da, düşünüp kendi doğrunu yazdığımda beynine, değmeyin keyfime...

Uzaklarda olunca, sen ayna oluyorsun, portresi oluyorsun geldiğin yerin.... Sadece milliyetçi olduğunu savunanlardan daha ciddileşiyorsun hatta.

Bir süre sonra, farklı ülkelerden bir kaç arkadaşlarıma yapmam gereken uyarılar oluyor ve söylüyorum tartışmanın ortasında. “Tarih kitapları elbiselerini çıkar, öyle konuşalım çünkü ben kendi tarih kitaplarımla tartışmıyorum burada.” Kaç kez dedim kim bilir ben bu cümleyi...

Sonra kendi ülkenden olanlarla da tartışıyorsun bazen ve senin görüşlerin yüzünden sana kızıyorlar... Hepsi değil tabi ki ama, “sen bu ülkeyi sevmiyorsun, hiç bir şey bilmiyorsun diye” suçluyorlar seni...Yabancı taraftarı olmakla falan filan.... Görmedikleri şey ise; bir yeri bir insanı bir şeyi sebepsiz ve hatalarıyla sevmenin aslında çok daha zor olduğu. O kadar alışmışız ki her şeyin altında bir şeyler aramaya...Güzeli sevmek en kolayı, sevsene hadi çirkini de? Hataları olduğunu bilsen bile çok sevsene?

Bu ülkede ve öncesi olan imparatorluk tarihlerinde yapılmış hataları yadsıyıp, dinlememiş, duymamış sayıp, tertemizlik ekleyip, güpgüzel sevmek en kolayı çünkü. Çünkü korkuyorlar hataları farkederlerse sevememekten, gerçekten hata yapmışsa birileri, sevememekten ve sürüden atılmaktan korkuyorlar. Akıllarını da erdiremiyor bazıları hem hataları olduğunu kabullenerek hala çok sevdiklerini buraları....

Madem herkes çok seviyor, ben tarih kitaplarında yazan “Osmanlı herkese karşı toleranslı davranmış, her millet refah içinde yaşamış” tezine karşı çıktığımda veya “yazık oldu o ölenlere, asılanlara....İdam tabiki olmasın çok kötü ama asıl Bilmemkimi assalar ya, ohooo, adam olmaz bu ülke” diyenlere “bu ne biçim çifte standarttır, anlayamıyorsunuz hala” dediğim için bana ufak, bilmiş, ukala kız damgası vuranlar ve ülkeyi sevmediğim tezini ileri sürenler...... Evet onlar neden bana her sene buralara gelişimde;

-Kaçıncı sınıf oldun?
-3 (veya 1,2,4 yıllar değişebilir)
-Ne yapacaksın okul bitince?
-Geri geleceğim, burda çalışacağım.
-Ay aptal mısın, gelme kal orada...

Diyerek her seferinde buraya gelmeyi küçümseyen ama olduğu gibiyi sevmekten uzak olan basmakalıp dialogları ezbere söylüyorlar? Evet ezbere söylüyorlar...tıpkı tarih kitaplarında ezberletildiğimiz gibi....

Çünkü hatalıyı kabullenerek sevmek zor, sevince ve bu haliyle oraya ait olmak isteyeni görünce affallıyorlar.

Kısacası bir çok insanın pek güzel savundukları sevgi ve milliyetçilikleri, “ay deli misin, kal orada, burda hiçbir şey yok”çuluktan geçiyor.


Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv