Melodik karmaşa

Thursday, August 16, 2007 | |


Bir darbe geldi içimden...
Benim de içimden ne darbeler geliyor. Hem de hem duygusal hem ciddi darbelerden. 60-70’lerin gençliği olmayı isterdim ben, şimdiki çoğu şeyi eftiripüften anlayan gençlikten olunca, zor oluyor bulmak istediğin gibileri. Belki de her zaman zordu ve hiç bir zaman da kolay olmayacak.
Kolay olanı da zor olanı da tüketiriz biz, her şey tüketim üzerine kurulu, koskocaman barajlardaki suları da tükettik, ellerimiz bir yerlerimizde bekleyeceğiz artık yok başka yolu.

Toplumsal yanı ağır basan yön dışında, ben sevdiğim şarkıların sözleri üzerine saatlerce düşünüp, bir yerinden bacağından kolundan, saçından başından kendime bağlayıp, kitap okur gibi derin düşüncelere dalabiliyorum.
En son okuduklarımın da etkisinde fazlaca kaldım ama onlar hakkında sonra yazacağım.

Gidiş geri sayımları. 10’dan bile az, 5’ten çok. Ne’den az ne’den çok olduğu umrumda da değil ki aslında. Gitme’ler birden fazla şey ifade ediyor benim için. Ama gitme’li yazının da sırası bu sabah değil, bir sonraki yazı o, hoşçakal türkiye yazısı. Biraz melankolik, bolca şikayet ve aidiyet karmaşası dolu.

Dikkat ediyorum da, o sonra bu sonra diyen bir yazı sadece içerik ya da içindekiler yazısı olmaktan başka bir şey de olamıyor. Ama bir kez hemencecik tüketmeyeyim istiyorum. Teker teker yiyeyim. Dondurma ve çikolata hariç tabi ki..Onlara dayanamam.

Gözler yarı açık yarı kapalıyken müzik dinlemek daha zevkli bir hal alıyor. Bir nakarat geçiyor, tam da hedef kişi haline bürünüyor o satır, beyin daha açık oluyor, güzel görüyor. Uyku mahmurluğu beyin bulanıklığı demek değildir, uyku mahmurluğu tam da görüş açıklığı bence, öyle olmasa absürd şeyler söylüyor ve kuruyor olmazdık. İnsanın yapı taşlarında da bolca absürdlük var, ben öyle inanıyorum.

Elde kitap, kulakta müzik varken, ufak bir çocuk yandan geçiyor el sallayarak. “ben gelicem birazdan” bile diyor hatta. Kendisi 3 yaşında olan bu yeni sevgilimin adı Uğurcan. Onunla havuz başında tanıştık ve ben izledim onu, sonra o yanıma gelip, "yüzelim mi" dedi. Sarımsı saçları, çok tatlı bir gülüşü var. Sandalyeye oturduğunda sadece yarısına kadar yetişebiliyor, ayakları da yere değmiyor ama bakmayın siz boyuna, cidden çok cesur, geçenlerde solucan öldürmüş. Ben katillerden haz etmem ama Uğurcan olunca şartlar değişiyor tabi ki. Birlikteliğimize devam edecektik ama benim uzakta olacak olmam-biz long beach bölgesinde, o ise marinanın üst taraflarında oturuyor- sorun oldu, o yüzden ben de ona, “sen büyü o zaman görüşürüz, merak etme” dedim. “Tamam” dedi.

Benim gündemimde burnuma yaptırmış olduğum bir piercing de var, fotoğrafta da belli mi bilmiyorum. Dikkat ettim, kesip biçmeli şeyler anlatmayı çok seviyorum. Burnumun nasıl delindiğini 5 kişiye filan ayrıntılı biçimde anlattım, lisedeyken de deney için kurbağa kesişimizi anlatırdım. Acımadı mı diye kaç kez sordular, söylüyorum, hayır acımadı gerçekten. Ayrıca bir kesik, 3 saniyelik iğne batması insanın canını çok da acıtamıyor zaten, kalıcı hasar değiller. Kalıcı hasarlar beyin-kalp koalisyonunda, sen ona bak..

P.S: Yine sonlayamadım yazıyı, çok şey var biriken aklımda, bir yere başlık olarak sıralıyorum, bir el atacağım onlara da gitmeden. Akşama annemle romantik bir akşam yemeği mi yesem ne... Her ne kadar o taze fasülye- domatesli pilav diye tuttursa da... :)

Kaybolursan şarkı söyle ;)

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv