Hayata bazen çok ara veriyorum. Yapmayı çok sevdiğim şeyleri unutuyorum, sanki hiç sevmemişim gibi davranıyorum, ta ki tekrar yapıncaya kadar.
Ben fotoğraf çekerken kendimden geçiyorum, çocuk gibi oluyorum. Poz vermeyi ve kendimi çekmeyi de ne kadar çok sevdiğimi hepiniz biliyorsunuz, en azından anlamışsınızdır artık. Ama ben kendimi unutup "şunu da çekmeliyim, şunu da" diyerek, fotoğraf oburluğuna tutulduğum zamanlarda, aslında makinayla aramda ne kadar kocaman bir bağ olduğunu farketmem çok az zaman alıyor..Çok şeyi ve asıl kendimi ihmal ediyorum. Haftasonları ancak hatırlıyorum.
Denize giremedim ama nehire dokundum, bir elimde kürek, diğer elim suda. Yosunu bile elime aldım suyu görünmeyen çalılıklarda.
Keşke gözlerimin gördüğü gibi fotoğraf çekebilsem diyorum ama, makina olmadan o kadar güzel görebildiğini farketmesi de vakit alıyor insanın...Garip bir şey, ancak arada bir şey olunca iyi görebilmek ya da "gördüğünü" farkedip, kabullenmek..
İşte her flaş sesinde, beynimin bir flaşlık ürettiği düşünceler:
Bu yazıdaki renkli olan tek fotoğraf bu...Çünkü rengini kaybetmeden yakaladım onu, yeşili ve parlaklığı tam üzerindeyken çekiverdim, flaş sesini duydum, "hah, tamam oldu işte" dedim. Diğer fotoğraflarla değişik yaşlara ve insanlara gidebilmek için insanın yeşil bir arabasının olması gerekliydi..
Tired or alone,
Tired and alone,
In fact,
Tired to be alone...
As it is love
You are always 16..
And too brave
and yet blind enough
To care about others' thoughts.
Do others realy matter?
0 comments:
Post a Comment