Yavrum Ege'nin ukala mensubu

Friday, November 16, 2007 | |

Perşembeleri çalışmayı galiba seviyorum. 2 asistan çalışıyor, onların yaptıklarını denetlemek ve bana neyi nasıl yapacaklarına dair sordukları soruları cevaplamak zorunda kalsam da; en azından işten 9'da çıkıyorum. Aslında bunu yazmak aklıma yoktu. Bugün yeni bir şeyler yazayım artık diye düşünürken, aklımdan geçen en belirgin konu modaydı. Kıyafetler falan filan. Dikkat ettim, saçlarıma yeni şekil verdiğimden beri; "bari artık derslere rezil gibi gitmeyeyim, -although richmond sucks- biraz da böyle bir değişiklik yapayım" dedim. Bu aralar güzel güzel giyinmekteyim kısacası, nedeni sıkıntıdan, ama her an bu da değişebilir. Bunu artık siz değerli okuyucular öğrendiniz, yani benim sağım solumun belli olmadığını. Aklıma gelen diğer bir konu ise IT profesörüm. Derste acınacak halde kötü olmama rağmen, ben hocama acıdığımı farkettim. O bana dönem sonunda acır mı bilemem, hatta ona acımak yerine, kendime acımaya başlasam belki daha bile hayırlı olurdu. Ama.... Evet, ama ben hocaya acıyorum. Yani acımaktan çok, üzülüyorum adama. Nedenini bilmiyorum tam olarak aslında, ama bunu geçen gün farkettim. Bir önceki derse gitmemiştim, çarşamba derse bir girdim, baktım şöyle adama ve içimden " yazık ya adama" dedim. Sonra bizim Formal partisi için bilet masasında oturuyordum, Tyler Haynes Commons binasının içinde, o da önümden geçti, "meraba TugCe, napıyorsun, kaça kadar duruyorsun?" filan dedi. Sonra da, hoşçakal, kolay gelsin dedi gitti. Ah bir acıdım, bir acıdım ki, acıdığımı farkedince kahkaha attım. -Yazık bana, hepten koptu beynimdeki az bulunan bağlar.- İçimden "yazık, adamın da bak Richmond'da ilk senesi, daha alışık değildir, o yüzden bize bu kadar zor soruyordur ve benim gerçekten anamı ağlatıyordur belki" dedim. Tutup bir de üzüldüm adam için. Hayır, niye üzülüyorum ki? Adam koskocaman profesör olmuş, türlü türlü MBA'ler yapmış, MichiganStateUniversity'de çalışmış buraya gelmeden önce bir de ve bizlere de tam olarak bir işveren sertliğiyle davranıyor. Vizede sınıfın %70i gibi bir oranı F aldı teknik olarak üstelik. (Bizi öbek öbekleştirip öyle not verecekmiş dönem sonunda ama olsun, ben bu sınavdan 51 aldım mı? Evet aldım. Yani teknik bir F.) Ama benim gibi bir insan oturup aldığı F ye üzüleceğine; adama acıyor. "Cidden arıza mıyım? " diye bu düşüncelerimi dışa vururken,ortamda bulunan Onur adlı arkadaşım "evet abi, arızasın, sorma bile..niye acıyorsun elin profesörüne yahu?sana ne" tepkisini verdikten tam 7dk sonra profesör tekrar önümüzden geçti, dondurmasını böyle yiyerek. İşte o zaman Onur da bana hak verdi. Yazık dondurmasını yiye yiye geçti bir de. Çok ciddiyim içim parçalandı, sonra yine kahkaha attım. Allah bana akıl fikir versin diyorum. Çünkü vermezse eğer, finallerde dondurma yiyerek ilerleyen ben olacağım. Bu üstte yazdıklarım da bir anda elimden çıkıverdi. Az önce ben buraya 2-3 cümleyi aşmayacak bir post çıkarmak istiyordum. Çok özeniyorum o insanlara. Bir cümle yazıp yayınlıyorlar. Bana hiç olamıyor. Bir şey söylerken diğeri aklımı çeliyor, onu yazmaya başlıyorum, sonra frenleyemiyorum. Neyse, yazacağım, azimliyim. Betty Boop'un bloguna bakarken onun "egede bir kasabaya yerleşip hiçbir şey yapmayasım var." şeklinde bir beyanat verişini okudum. Bunu söylkeyen ilk kişi değildi. Kaldı ki; bir dolu insanın isteğidir, bir şeylerden sıkılınca, kafa dinlemek isteyince; "bir ege kasabasına yerleşmek" hayali. Şimdi; kasaba kadar küçük olmasa da, egeden ufak bir şehirden ve orta büyüklükte yaz kasabasından gelen biri olarak ben bu konuyu ele almak istedim. Arkadaşlar; insanlar ege kasabalarında öyle sadece yan gelip yatmıyor yahu...Orada da hayat bildiğiniz gibi işliyor, insanlar işe gidiyor, karı kocalarıyla kavga ediyorlar, kız kavgasına girişiyor, sinemaya, maça filan gidiyorlar; tiyatro o kadar gelişmemiş olsa da, kıraathane kavramı son kuvvetiyle devam etmekte mesela. Ama tabii bunların yanısıra, gerçek Egelilerin gerçekte hayata bakışı farklı. Rahat ve eşbah insanlar. "Saat bilmemkaçtaki görüşmemden sonra arkadaşlarımla yeni açılmış cafeye göz atacağız, ordan da belki bir tiyatroya gideriz, sonra metroyu yakalamamız gerek" şeklindeki bol atraksiyonlu gündem de yok yani.Unutmadan; genç kızları da fazlaca cilveli ve süslüdür genellikle, güzel bir artıdır ama erkekler için bir artı sadece. Şimdi bunlar anlaşıldığına göre benim 2 sorum var.. Bir kere eğer herkes bir gün her şeyden sıkılıp Ege'ye göç ederse, bu iş olmaz arkadaşlar. Öyle herkes sıkılıp egeye göçerse; o zaman aynı o sıkıldığımız şehirler nasıl olursa, ege de o hale gelir. Malumunuz o yazlık kasabalar ne hale geliyor görüyoruz yani nihayetinde. Sonra, bunu gerçekten söyleyen insanlar da; herkesin içinde söylememeli bence. Böylece Egeyi hak etmeyi bilmeyecek insanlar ve ege mentalitesine uymayacak insanlar sırf popüler olduğunu düşünüp bu hayali hemen kendilerininkine de ekleyemezler :) Koala ve Betty Boop, siz gelebilirsiniz :) Hem bizim yazlık da var. İkinci sorum ise şu. Büyükşehir belediyeleri mensubu vatandaşlar ege kasabasına göçüp, kaçmak istiyorlar da; eee benim gibi bu kaçılmak istenen yer birimi mensubu olanlar nereye gidecek? Köşe kapmacayı hatırlattı bu bana çocukluğumda tenefüslerde oynadığım. Üniversitede tenefüs denilen şey, bir dersten diğerine gitme süresi demek. Zaten bu süreyi geçen her dakika benim için 1dk uyuyabilir miyim acaba hevesi olduğunu düşünürsek, alakasız bir cümle kurduğumu daha iyi anlarız. Cuma olmuş. 1 ay kalmış. Yuppi.
*Fotoğraf 1; magic-medicine.deviantart.com'dan,
fotoğraf 2;siyahtapot.deviantart
Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv