Elif-Cezmi-Tuna, Parantezi kapa. Ayşecik için Aç.

Sunday, December 9, 2007 | |

Bir iki üç dört beş altı yedi...yedi altı beş dört üç iki bir.. İyi oldu teker teker yazdığım, 7ye kadar ileri ve geri sayabildiğimi beraberce öğrenmiş olduk, rahatladık mı? Tabii ki. Ya sayamasaydım 7ye kadar ileri-geri, değil mi? Aslında ben bir şey itiraf etmeye geldim, itiraf sayılmayacak kadar manasız ve gereksiz olduğu gerçeğini iyi bilmekle beraber. Son zamanlarda her yerde Elif Şafak hakkında yazılar okumaktan açıkçası çok sıkıldım.Zaten herkesin ağız birliği yapmışçasına konuştuğu kitaplara, filmlere, dizilere, gruplara genellikle dokunmamak ve içten bir "yeter ya, dokunmuyorum işte" (onlar da Ms.Parılda gelse de dokunsa bize diye beni bekliyorlardı zaten sanki) mantığım var. Herkes konuşmadan okumuş,izlemiş,dinlemiş; yada sadece 1-2 kişi tavsiye etmişse veyahut ben tavsiye istemişsem sorun yok.

Kocaman parantez aç: EDIT(Deryik'in yorumu üzerine):Daha çok belli bir dönemde herkesin konuştuğu "eser"lerden söz ediyorum. Klasikler istisna ötesi, başka şekilde benimle birlikte dört gözle beklenenler de liste dışı. Ama mesela çok beğenilmiş bir filmi bile, ben genellikle üzerinden aylar, belki de birkaç yıl geçtikten sonra izliyorum. Biraz sakinleşmesini bekliyorum sanki. Şimdi kapa. Gerçi belki de sevsem yada sevebileceğime inansam sıkılıp, gerilmeyebilirdim (aslında gerilmiş bile değilim ya, neyse), ama ben Elif Şafak okumayı sevmiyorum. Tıpkı Cezmi Ersöz, Tuna Kiremitçi filan da sevmediğim gibi. Gerçi Tuna'yı bu listeye koymak(Cezmi Ersöz'ün yazmaya nasıl başladığını pek bilmediğimden yorum yapmayacağım şimdi) , diğerlerine -onları da sevmememe rağmen- hakaret oldu biraz. Elif Şafak'ı sevmiyorum çünkü: Basit dille yazmasına rağmen, böyle ilginç yapacağım diye fazla uğraşıyor. Değişik yazacağım kasıntısına tutulmuş gibi biraz. Ben sevmiyorum, sevenlere bir şey demiyorum. Ama son kitabını herkes okuyor, duyuyorum. Ben almayacağım. Sevemedim kendisini çünkü. Zaten ben alayım diye de ölmüyordur. O yüzden sorun yok. Cezmi Ersöz'ü de sevmiyorum çünkü: Liseli vardı ya ah o liseli triplerini aklıma getiriyor. Anlamlı olmak için öylesine bir uğraş güdüyor ki, geri dönüp bakınca; "ulan güzel kelimeleri nasıl toparlayıp sarmalamış getirmiş ama bu kitap ne anlatıyordu abi be?" hissi. Geriye bıraktığı tam da bu. Lise 1'deki hayatımın aşkını buldum triplerinde, sevgiliye sms atmak için iyiydi ama, bence o bakımdan gençliğe hizmet vermiyor değil. Ya da mektuplara serpiştirmek de olabilir tabii, isteğe göre size kalmış. Tuna'ya değinmek bile gereksiz geliyor aslında... Kendisi yeni ergenleri aklıma getiriyor. "Kadın geldiii, aa eski sevgilim de burada...Çocuğu olmuş...Yoksa korunmamış mıydık..." "Meraba Adam...uzun seneler oldu, bak benim çocuğum oldu.. Evlenmek zorunda kaldım...Hatırlar mısın bir gün beraber kalmıştık ayrılmadan tam da önce...Sevişmiştik..Kızım...." "Yoksa, korunmamış mıydık?Yıllar öncesi, çok şey mi kaybettim acaba zamanda" "Yok canım, korunmuştuk. Zaten çocuk da Erdal'ın.Hadi görüşürüz, seni görmek güzeldi" Ve kitap biter. Tuna Kiremitçi de bana bu hissi veriyor işte...Bir olaylar oluyor ama, sonuçsuz... (Bu arada İclal Aydın'ı da sevmiyorum. Gamzeleri hafiften rahatsız ediyor beni, bir de az kaldı "dünya çok pembe, ehe ehe" diye dolaşmasına.Bence Tuna da gitsin filmde filan oynasın, belki daha başarılı olur. Fotomodel de olabilir.) Ben bunları niye anlattım ki şimdi? Neyse,yazdım bir kere..Zavallı parantez içleri, yoruldular içimden konuşmalarımı yansıtmaktan belki ama, onlar ve ufak çizgiler de olmasa, içimdeki diğerleri nasıl duyururlardı kendilerini? Hem o zaman ben, ben de olmazdım. Belki de bu yüzden bu kadar heyecanlı konuşuyorumdur ben, arkamdan atlı koşturuyor gibi diye tanımlamak da mümkün, şu hayırlı(hayırlı kelimesi uysun diye ve de hayırlı cuma kelime grubuna sarkazm yapsın diye yazdım aslında..Bir nevi gösteriş..Ego altında eziliş 101.) pazar gününe döndüğümüz saatlerde. Bu arada birden aklıma geldi...Zeynep Değirmencioğlu'nun oynadığı bir Pollyanna filmimiz vardı bizim. Hani filmin her 10dk sında uşak,bahçıvan,kahveci,manav,gençler,hırsızlık yapan çocuklar,yaşlı teyzeler,terzi teyze filan elele tutuşur; "Hayat sevince güzel, sevince tatlı günler, bir kuşu kelebeği, bir taşı sevin yeter" diye raks ederlerdi sokağın ortasında. Birkaç kişiyi sevmeyince de hayat güzel ve günler tatlı oluyor mu merak ettim de. Peki, Elif-Cezmi-Tuna'yı(sadece bu kadarla kalsa iyi, daha dolu var da, bayan nefret gibi görünmek istemiyorum) sevmiyorum diye bu grup benzeri çıkar da "bir kuşu kelebeği" der ve dans eder mi? Ne biçim moral olurdu finallerden önce bana, bomba gibi kahkahayla girerdim. Hoş, böyle şunu bunu sevmiyorum demek de eğlenceli, her ne kadar arıza ve negatif görünse de. Yalnız, her halikarda Ayşecik'i Pollyanna'dan daha çok seviyorum, eklemek istedim. Eyvah, şarkı aklıma takıldı. Sanırım Zeynep Değirmenci lanetledi. Ama şimdi o dans figürlerinden ben de öğrenmezsem içimde kalır.
Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv