Bu bir boğma yazısı değil, kabullenme yazısıdır

Wednesday, September 3, 2008 | |

Silmişsin.
Yoo, kızgın değilim. Dargın da değilim. Kırgınım belki biraz. Hem zaten nedense sildiğin zamanlarda hep hissediyorum ve içimden gelen o "karıncaların yuvalarına zarar vermek için çomak sokan ve beklenildiği üzerine eline hiçbir şey geçmeyen, aksine çıkan karıncalardan korkup da kaçan çocuk" hissiyatına karşı koyamayarak açıp bakıyorum. Neden-se hiç de yanılmıyorum. Akrep burçlarında var bu diyorlar. 6.his yani. Ben de akrebim. Evet akrep kadını. Herkes bir ürker ya, belki sen de ürkmüşsündür, bilmem ki. Ama 6. hissim en çok gereksiz anlarda, -çoğu zaman da- canımı yakmak için dışarı vurumu bekler gibi. Yok ama, alıştım ben.
Yani alıştım diyorum, sanırım alıştım.

Öyle çok kez sildin ki, hepsini görüyordum. İlk başlarda soruyordum, kızıyordum da sana, gelip yakana yapışıp "neden ya, neden?" demek geliyordu içimden. Uzakta olmanın böyle de garip avantajları var işte. Gidip yapışamıyorsun yakasına. Sinirin de geçiyor. Sinir dediğin nedir ki zaten? Geçiyor. Geçmeyen, kırgınlıklar var ama işte. Onlar geçmiyor. Sorular cevaplanmadıkça, kırgınlıklar da cevaplanıp geçiveremiyor. Sonra o kadar çok kırgınlık ve cevapsızlık uç uca ekleniyor ki, bir tane daha kırgınlık sadece bir tane daha kırgınlık olarak kalıyor.

Ne çok söz vardı, sorulara dönüşüp kaldılar. Soruları da biliyorsun işte. Cevaplanmadılar. Cevap bekledim, hem de çok uzun süre bekledim. Bir sürü cevap önüme atılmış olsun istedim, belki de bazılarını kaldıramayacağımı düşünsem de, hiç cevapsızlık kadar kötüsü yoktur. Cevaplarla tatmin olmak mıydı aradığımız? İstediğimiz cevapları almak mıydı? Nefret edebilmek mi istiyorduk ki? Bilmiyorum. Sadece kendi adıma konuşabilirim ki, istediğim cevapları istiyordum, doğru ama sadece cevap olmaları yetecek kadar yorulmuştum sonunda.

Haklıydın. İnsan dinlenirken yorgun olmaz, tek başına herkesten ve her şeyden uzak yaşanılıp, tek derdin dersimsi şeyler olduğu düşünülen yerlerde yorulunmaz. Ama ben yorulmuştum. Karşına geçip "cevap ver, anlat, konuş" dediğimde bile yakana yapışamadım. Onun için bile yorgundum galiba. Ve zaten yanaşmıyordun da yakana yapışabileceğim kadar ya, kendi kendime cevaplar bekledim ben.

Kafamdan ne çok şey geçiyordu, ne çok soru, ne çok kırgınlık, ne çok kızgınlık. Yazdım bir kısmını, hiç gönderilemeyecek yerlere, ama çoğu hiç yazılmadı. Yazılacak belki onlar da bir gün, kim bilir. Söylemiş miydim sana? Garip bir şekilde "hoşçakal" diyememe, vedalaşamama kronik sorunsalım vardır benim. İlki buradan çok başka yerlerdeyken olmuştu, sonra da seninle oldu. Yol boyunca da aptal gibi ağladım. Allahtan çıkmıştı şu gözlükler, görünmüyordu bir şey.

Defalarca tekrarladın bana. "Yoruldum artık, düşünmek istemiyorum, niye niye" dedikçe, "vazgeç" dedin. "Ben de onu diyorum işte, yoruldun, bırak artık, vazgeç, olmayacak" dedin. İnanmadım. İnat ettim. "Olmalı, nasıl olmaz, nasıl olamaz" deyip durdum. Olmadığı oluyormuş demek. Yeni anlıyorum. Ama kızgın değilim sana, kızmıyorum. Kırgınım, o kadar.

Her sabah sorun olmasın diye sildiğini de görüyordum mesela. Üzülme(-yelim) diye sormuyordum. Sordukça daha da batağa saplanıyorduk. Sen beni suçluyordun, beni cezalandırıyordun. Bense suçsuz olmadığımı biliyordum. Daha fazla her şeyi nasıl anlatabilirdim bilmiyordum, hala bilmiyorum çünkü. O yüzden de bıraktım ben de. İstiyordun ya hani. Hep benim istediğim olamaz. Hayat değil mi bu? Sen ne kadar kafa tutarsan tut, o bazı durumlarda sadece kendi istediğini yapıyor. Bu kez de olmuyor istediğim.

Şu an olmasını ister miydim? Şu an ama şimdiden bahsediyorum yani, "biz" olsun ister miydim diye sordum. Hani sana "bıraktım artık, yoruldum çünkü, bu kez gerçekten bıraktım. Olsun diye uğraştıkça olmuyor, olmadıkça ben daha çok hırpalıyorum kendimi" dediğim gün, hatırlar mısın? Hayır, bu şekilde, şu anki hallerimizdeyken olmasını istemiyorum. Şu anki hallerimizdeyken olursa, daha fazla yaralı, ölü çıkacak ortaya. Daha fazla insan üzülecek. Sadece sen ve ben değil. Hem senin mutlu olmanı istediğim her anda, kafanda soru işaretleri, huzursuzluk olduğunu gördükçe ben de daha çok üzüleceğim. Hem ben de sana tutmadığın sözlerden vazgeçişini hatırlatıp duracağım, hep alıp ortaya atacağım, her sorunda tekrar gidersin diye korkacağım ve yanımdayken bile yatışamayacağım. En azından şimdi alıştık üzülmeye, kırılmaya.

Yerin değişmeyecek, biliyorum. Hep aynı yerde olacaksın benim için, hep aynı şekilde kafamda ve içimde olacaksın. Ama uğraşmayacağım, soru sorup durmayacağım artık. Her soru sorduğumu farkettiğimde ağzıma bir tokat yapıştıracağım hatta. Şartlı refleks haline gelecek, sormamayı öğreneceğim. Bıraktım zaten sormayı. Bıraktım her gün olacak mı olmayacak mı, keşke şimdi gelse, keşke şimdi bir şey dese diye düşünmeyi. Soru sormayacağım ve sorgulamayacağım seni artık.

Tüm bunları anlamamakta diretiyordum, hayır işte, hayır deyip duruyordum aklıma geldikçe. Ama evet, olmadığı da oluyormuş. Olacaksa bir gün, senin huzursuzluğun, kendini sorgulamalarınla ve benim sorgularımın varlığıyla olmamalı. Onun için bırakıyorum zaten. Su akar yolunu bulur demiştin. Haklısın galiba. Seni boğuyormuşum gibi gelmesin artık, ya da üzerine geliyormuşum gibi. Boğmayacağım çünkü.

Tek bir isteğim var ve bana vermiş olduğun sözlerden tutmanı "artık" tek beklediğim de bu. "Bir şekilde hayatında olacağım" demiştin. Bunu istiyorum.

Okursan belki bunu, bilerek seni üzmek için, yine üzerine gelmek ve bir şeyleri zorlamak için yazdığımı düşünme. Çünkü gerçekten onun için yazmadım bu kez. Sadece artık ne seni, ne de kendimi yormayacağım demek için yazdım.

Kendime bir söz verdim yıllar önce, negatif "keşke"ler kullanmayacağıma dair. Hayatta doğru ve yanlış diye bir şey yoktur çünkü. Bir kitap okuduğunda, bir film izlediğinde karakterleri iyi ve kötü diye ayırırsın belki kolayca. Ama kimse kötü karakterin aslında o an için kendine göre doğruyu yaptığını bilmez. Kötü karakterlerin aslında kötü olmadığı da olmuştur, biliyorum. Yine olsa, yine öyle davranırım seninle beraber yaşadığım şeylerde. O yüzden hiç doğru ya da yanlış yaptım demiyorum. İçimden geleni yaptım ben. Kalamayacağımı, sorularla yüzleşemeyeceğimi düşündüğüm zamanlardaki kaçışımla suçladın ama o an kaçmasaydım, sonrasında hiç kalamayacaktım, bilmiyorsun. Kafamdaki her şeyi oturtmadan, kalamazdım. Her şey kafamda darmadağınken yanında kalsam, sana hakaret etmiş olurdum. Sana geldiğimde kendimden, hissettiklerimden çok emindim, ister inan ister inanma. Şimdi de aynı nedenle bırakıyorum. Çünkü, sonunda diyeceksin belki ya, senin huzursuzluklarını, içsel çekişmelerini görüyorum bu kez de. Seni böyle bir baskıda bırakamam, bırakırsam, o içsel çekişmelerle bana geldiğini anlar, hissedersem kendimden nefret ederim çünkü. Ne senden, ne de kendimden nefret etmek istemiyorum.

Bu yazı bir zorlama, baskı altında tutma, boğma yazısı değil. Sadece hep dediğin ve olmayı istediğin gibi, hayatımda bir şekilde var ol. Sen daha huzurlu olursan, bil ki ben de daha huzurlu olacağım artık. Ve artık bunları kabullenebildiğim ve kendimle barıştığım için daha iyiyim.

Üzgünüm gidenler için
Üzgünüm bitenler için
Sadece çok üzgünüm
Dargın değilim
N’olur sen de beni affet
Kahır değil bu kıyamet
Cezamızı çekiyor gibiyiz
Belki de nihayet
Bir gün çalınırsa kapımız
Tekrar anılırsa adımız
O zaman sarılır kanayan yaramız
Günahlar, günahlar, günahlar..
Gün gelir zaman bizi aklar
Yıkanır ihanetler
Yıkanır ahlar

Share/Bookmark

0 comments:

Related Posts with Thumbnails

Arşiv