Gariptir; 15-16 sene çok fazla konuşunca, çok konuşmuş gibi gelmez insanın kendisine. Ne zaman ki, düşünme eylemleri artmaya başlar; seslerin çoğaldığı hissedilir. Bu aralar asgari surette gerçekleştirdiğim konuşma eylemleri varken bile, düşünce çokluğuyla, "ay ne çok konuştum, çenem yoruldu" eşiğinden aşağı bakıyorum.
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsun şarkısı içimde dönerken, "sus bi be!" diye bağıran başka bir iç ses çığrınıyor. Az insan bilir, dinsel ritüellerle hiç hoşlaşmamama-ne çokmuş bu 'ma'lar- rağmen, noel şarkılarını çok severim. Bi jingle bells olsun, noche de paz (silent night, a.k.a sessiz gece, a.k.a en bi klişevi noel şarkısı) olsun, hatta o iğrenç all i want for christmas olsun; beni utandıracak derecede anlaşılmaz şekilde sevindirir. Sanırsın ki 'mut' yuttum. Ama sanma yani, yutmam, bi şey olmaz bana.
2008 Şükran Günü haftasıydı yanlış hatırlamıyorsam; D. ve JP. ile, JP'nin annesine yemeğe davetliydik; dönüşte bir çocuk hastanesinin açılmasına yardım amaçlı tahsis edildiğini öğrendiğimiz, renkli ışık cümbüşünü uzaktan gördüğümüzde. Işıklandırılmış, hoplayıp zıplayan yengeçler, penguenler ve bisikletlerle dolu bir pist, kapısında noel baba kostümünde kırmızı-beyaz şeritli baston şeker dağıtan bir adam. 5 yaşındaki bir çocuğun, uzaktan 'ne kadar da güzel' görünen şehir ışıklarının bile aldanmacasına kapılması misali; ışıklara aldanıp, pistte bulmuştuk kendimizi biz de. Otomatik giren radyo yayınında çalan şarkılar, tabii ki baston şeker tadındaydı; hem de her sene beklediğim gibi.
Bu sene yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl sizlere kutlu olsun'dan hiç hazzetmemem; hatta noel şarkılarını hiç de beklemememle anlıyorum, bu insanı utandıracak derecede anlamsız ilgiyi. Sevdiğim birilerine kavuşmama az kaldığını, yatağımın, odamın, anne yemeklerini ve ilgisinin adımlarla sayılabilecek kadar yaklaştığını anlatırdı çünkü o zamanlarda, noel şarkıları.
Kavuşmayı her sene dört gözle beklediğim şeyler kronikleşince de, aslında basit bir sanrıdan ibaret olduklarını görüyorum birçoğunun. Olmayan bir oda, 'sürekli aynı yerde olma'nın getirdiği alışkanlık ilgisizliği, uzak mı yakın mı, neye uzak, neye yakın ayrımsayamamın ve daimi olarak gereksiz sorgulamanın verdiği; şimdi de utandıracak derecede hüzünbaz, dargın ve çok konuşmuşluk aldatmacasındaki yorgunluk.

1 comments:
bir yazıda okumuştum sanırım kısaca şöyle idi; "hayalindeki yere/eve ulaşamazsın, eğer ulaşabilse idin zaten hayal olmazdı.
Mutluluklar...
Post a Comment